30 Aralık 2009 Çarşamba

gene mi geldin sen?

sabah sabah delleniyorum yine. böyle noeldi, yılbaşıydı muhabbeti başladı mı bana bir şeyler oluyor son bir iki yıldır. ay işte yeni yıl yepyeni umutlar demek, aşk demek, yapılan hataları silmek, yeniden başlamak demek o demek bu demek şu demek...

anlamıyorum ya, sordunuz mu gelen yıla? aga biz senden pek bir ümitliyiz ama kaldırabilecek misin bizim garip hayatımızı? geçen sene yedik bir boklar, hatalarımız oldu canımız acıdı, gerçekten yanında gelirken yeni umutlar var mı? sorsana anacım. yemiyor değil mi? biliyorsun işte yeni yıl hiç bir şey getirmiyor.

ha tabiki 31 aralık gecesi herkes bütcesine göre ki bunun sebebini anlamam patlayıncaya kadar yeme, içme derdinde olacak. ne bu şimdi? eski yıldan ne koparsam kar mı?

yapmayın güzel kardeşim, etmeyin.
olmuyor işte , sen adam olmadıkça her gün yeni bir yıla girsek yine bir bok olmayacak.
niye bu her şeye anlam katma sevdası.

keşke bugün donsak, zaman duruverse. hani bu sene pek moda oldu, anımsandı. hani bir göt korkumuz var ya , maya takvimi 2012 ne olcaz lan muhabbeti.o takvim 2012yi beklemesin anacım. bu gece hadi en geç 31 aralık sabahı tak diye dursun, bitsin.

mayalar canlansın , ağacım affet bir hesaplama hatası yapmışız. bugünmüş, bitmiş desin.
desin de her gelen yıldan umut bekleyene ne oldu yarağam diyim? ne olur.

hayatım boyunca hiç bir yeni yıl bana umut getirmedi, 31 aralık gecesi de iyi geçmedi hiç.geceden bir şey beklememek lazım gerçi.
ya o gece çok içtim uzun süre baş ağrısı sersemlik yaşadım, ya tüm akraba hısım bizdeydi mutfakta bulaşık yıkadık, götümüz elimiz dondu, ya da öğrenciyiz, bilim aşkıyla yaşıyoruz olduk salak gibi ders çalıştık. bilemedik ki bu dünya da bir yere gelmişlerin sadece % 20 si çalışarak, zekasıyla osuyla busuyla gelmiş bir yere.

neyse dağılmıyım gene ben.
ama şu yeni yıl yeni umut cümlelerinden, gelecek yıldan beklentilerden , eski yıldan öğrendikleriniz sorularından nefret ediyorum.
31 aralık gecesi 00.00 olupta yeni yıl yeni yıl hoba dedikten sonra( ki nasıl iş anlamam bazı tv kanalları bir diğerinden bir iki dakika sonra yeni yıl hoba diyor, düşünün kimseye eşit vakitte gelmiyor bu yeni yıl denilen şey. atv binasına adım atarken kanal d poposunu bile göremiyor misal yeni yıl denildiğinde resmedilen genç çocuğun) gene mi geldin lan sen ? diye atlıyacağım. hatta sokağa kendimi atıp sövüp saymak istiyorum.


işin özü dostlar, gelmesin bu yeni yıl. yeni umut yeni her neyse.
hayatta hep yeni gelen eskiyi aratıyor nasılsa. o yüzden ben bu sene yediğim kazıklara, popoya girip açılan şemsiyelere, yalan dostlara, bilmem ne meraklısı sevdicek adaylarına...çok alıştım ben. artık kimin ne yapacağını bilir gibi oldum. mümkünse kalalım biz burda. yeni yılda gelen bu senekinden beter şeyleri kaldıracak bir şeyim kalmadı.
neyse
ne diyorduk, gene mi geldin sen lanet olası yeni yıl? bi siktir git afedersin. bu sene yokuz, kapalıyız anam.

29 Aralık 2009 Salı

sadece gri bir duman

sadece gri bir duman , işte bu siyah gecede bana kalan.
gitmelerden hep korktum ben. kalan olmak can sıkıcıydı hep. zaten hep ben ve bensizliğim başbaşaydık. o yüzden sanırım hep giden oldum kalan değil. anlayınca birşeyler yanlış hemen ürküp gittim.
savaş baltalarımı hep gömerek gittim.
biliyorum bu gidişim ağır geldi hem bana hem sana.
şimdi siyah bir gecede dumanlı bir mekanda şişedeki mutluluklarla sigaradan çıkan dumanlarla boğuyorum kalbimi.
sensizliği seçen her zerre mi eziyorum, kirletiyorum.
masumiyeti sevgiyle kazanmıştık oysaki
lakin şimdi en beteri, pisi, kötüsü olmalı insanın. ayrılık bunu gerektirir çünkü. kalan olmaktan korkup gitmeyi secen ben, artık dünyanın en kötü insanı.

27 Aralık 2009 Pazar

sen

dudaklarınla dokunduğun kalbimi,
yakmayı görev bilen sana,
dur yapma diyecek gücü bulduğumda,
yanımda olsana...

yokluğumun resmi

hey adam,
uyandığında elini attığın taraf boş bilesin.
sanma ki mutfakta bu kadın çay demliyor.
dert yüklü yüreğini alıp usulca gidiyor.

hey adam,
kalktığında arama odalarda beni.
şarkı söyleyen bir kadın yok duşta, bakma.
ıslak yüzüyle, gözyaşlarıyla akıyor sevdan içinden.

hey adam
baktığında dolabımıza, eşyalarına şaşırma.
yarısı gitmiş kadın elbiselerini arama.
gördüğün bu dağınık oda,
saçılmış askılar halıya,
yokluğumun resmidir,
tekedilmiş olduğunu anlaman izin benim çizdiğim.

23 Aralık 2009 Çarşamba

düşünüyorum seni

düşünüyorum seni ,
en olmadık zamanlarda,
en yok olduğun,
en habersizken benden mesela

düşünüyorum seni,
gelmişsin,
bir masa kurulmuş sanki en güzelinden,
istediklerin hep yerli yerinde,
sen karşımda,
ben bir hayali gerçek kılınmış ,
kız çocuğu telaşında

düşünüyorum seni,
belki yoksun,
belki olmadın, olmayacaksın.
belki yasaksın ya da tuzak mesela

düşünüyorum seni,
uzanmışsın,
geniş bir yatak olmuş kaldığın,
hani filmlerdeki gibi tüllü, tüylü
dalmışsın hiç hayal etmediğin bir rüyaya
ben ise gerçek kılma kaygısında
hep istediğin bir dileği o anda....

düşüyorum

düşüyorum ,
en olmadık zamanlarda hem de
bir bakıyorum yerdeyim.
dizlerim yara bere içinde
düşüyorum
en beklenmedik yollarda hem de
oysaki güvenli diye atmıştık adımı.
bir bakıyorum toz içinde üstüm başım
düşüyorum,
en tanıdığım insanların yanında hem de.
destek çıkarlar sanmıştım .
bir bakıyorum gölgeleriyle kararıyorum.
düşüyorum,
en boşvermiş anım da hem de
işte o an kabulleniyorum.
düşe düşe rüyalardan uyanıyorum,
gerçeği gerçek kılıyorum...

22 Aralık 2009 Salı

aşk

aşk
onun mısralarının arasında gizli
benim gülücüklerimde

o kaçıyor
ben kovalıyorum
ve aşk
en olmadık zamanda kulağımıza gelen şarkı oluyor


başlıyoruz mırıldanmaya
onun dudaklarıyla
ben kalbimle eşlik ediyorum
ve aşk

o an o melodi de bizi bir arada tutup
dans ettiren şey oluyor...

21 Aralık 2009 Pazartesi

sürü

bir avuç insanız,
ordan oraya sürükleniyoruz çoğu zaman.
başsız olmaz bu işler diyor aramızdan biri.
düşünüyoruz.
çobanımız o oluyor,
biz ise sürü.
yürüyoruz,
gittiğimiz yol, yol mudur diye bile bakmadan.
kurtlar çıkıyor önümüze,
korkuyoruz.
hani başımız nerede diyoruz,
başımızı kurtlar kaptı.
sürümüz ne olacak diyoruz,
dağılıyoruz ordan oraya.
bir avuç insandık biz.
sürü olduk, başımız oldu.
onu da kurtlara yem edip,
kendi başımızın çaresine baktık...

20 Aralık 2009 Pazar

göz yaşlarını öpücükle silmek....

akıt ey yar ,
içindeki kederi gözlerinden bana.
dudağımla yanağından alayım kederini,
gözyaşında gizlediğin sevgiyi, acıyı.

akıt ey yar,
ne varsa seni üzen,
ve ne varsa senin içinden çıkmak isteyen,
ver dudaklarımdan içime.
tuzlu tadı kadar acı mı kokar gözyaşların?
izin ver öğreneyim.
göz yaşlarını öpücüklerimle silerek,
biraz daha senle, senin kederinle dolayım...

18 Aralık 2009 Cuma

ey zehir bakış!
çift oluklu kama gibi saplan yüreğime
ve
n'olur orada kal!

kal ki hayat renklensin
ruhum güçlensin

zehrini akıt,
adımı ad,lisanımı lisan kıl kendine
ve n'olur konuş benle

konuş ki sessizliğim yok,
lal oluşum son bulsun...

15 Aralık 2009 Salı

an gelir




an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attila ölür

bilmediğim dil de

bilmediğim dilde bir şarkı çalıyor ve ağlıyorum
anlamsız geliyor tüm yaşananlar, olan bitenler...
bakıyorum gördüğüm aydınlığı bile anlamsız kılıyor yaşadıklarım ya da durduğum yer.

bunalıyorum.

bilmediğim bir dili konuşan kadın söylüyor şarkıyı. belki de rahatlamak ve ardından para kazanmak için harmanlanmış bir melodi bu ama olsun ne kadar çok etkiliyor beni

bu ara ölüm o kadar lezzetli geliyor ki,
uçmak nereye gittiğini bilmeden,

yanmakta var sönmekte...
içimdeki bilinmezliğin yangınından iyi gibi her şey sanki.

korkuyorum, üzülüyorum, beklemekten bunalıyorum
ve gene sanırım kuyunun içinde gözyaşı denilen sıvının içinde boğuluyorum.

bilmediğim dilde kadın şarkı söylüyor ve ben anlamını bilmediğim sözlere yeni anlamlar katıyor ve ağlıyorum.

anlamlandırmak bu olsa gerek.
hala yaşam belirtisi veriyor içim...

oysa şimdi ki yaşananlar, bir yok oluşu anımsatıyor....

bilmediğim bir dilde kadın şarkıyı söylüyor bense kendimle yüzleşiyorum. içimdekini yok ediyorum...

9 Aralık 2009 Çarşamba

desene bana ???????

nedır bızı mutlu kılması gereken
ve bızde olmayan
neden yasıtlarımızın yasadıgı bı guzellık bıze uzakken onlara yakın
neden ınsan acı ceker
acı neden ınsanlar ıcındır
acıyı neden cekerız
desene bana
acı cekmeyı kım uygfun kılmıs ınsana
sevgı varken nıye acı tatlı olur
nıye aglarken tuzlu gozyası sevgı kokar
ama bos bombos bısı ıcın gozyası akııtırken
tuzu daha can acıtıcı
damak tadı bozucu olur gozyasının
nıye
nıye mutlu olmak uzak
acı cekmek yakın bıze
yasıtlarımızınkınden cok farklı bısı yasam
sukretdılesı bı yasam mı bu
sukretmek mı lazım
sukur ne
sukur sabretmek mı
desene bısı
desene

depresyon ...

uyanırsınız sabah, ama zaten gece uyumamış olduğunuzu bilerek günaydın bile demeden kendinize. soğuk suyu yüzünüze çarparsınız. canlanır bakışlarınız bir anlıkta olsa. yapacak işiniz yoktur, olsa da yapmak istemiyorsunuzdur. sözlüğe bakarsınız hemen. belki de tek merhaba dediğiniz odur. çevrenizdeki kimseyi görmek , onların sesini duymak istemezsiniz. bir giri görürsünüz. zaten öylesi hep bulur sizi...
okursunuz, her satırda ağlanacak bir yer bulursunuz. yazının sonuna ermeden hıçkıra hıçkıra ağlarsınız. sonra durmadan şunu sorarsınız insanlar niye hep acı çeker? sorunun cevabını bulamazsınız. ama bir yandan da niye acı ceker gibi bir haliniz olduğunu sorgularsınız. işte bu durumun tek cevabı vardır. depresyonun sarsıcı kollarındasınız. her şey acılı gibi, her şey ağlanası, her şey masum siz günahkar, herkes iyi siz kötü ve kötü olduğunuz yer ise karanlık...

depresyon nedir derken?

günaydın diyememek sabahları kendine ve çevrenizdekilere.
isteksizliği en büyük en derin yerlerde hissetmek. konuşmamak, susmanın en anlamlı olduğıunu sanmak...
çalan telefonları sessize almak, odaya gelen bir yakına sert , isteksiz, anlamsız cümleler kurmak, çalan şarkıda acı cekecek bir yeri hemen bulup sevmek, okunan bir metinde acıyı keşfetmek, metinlşer başlıklar arasında en kederlisini bulup okuyup ağlamak....

gece uyumadığını bile bile sabah yeni bir gün mü acep diye düşünmeden yatılan yataktan yorgun ve inildeyerek, saç baş dağınık, beyin karışık kalkmak...

aynaya zaten bakmayı unutup sadece yüz yıkarken, ki yüz yıkama soğuk suyu sırf kendine bir an oldun gelebilmek adına yüze vurmak, aynaya göz ucuyla bakıp donuk, ışıksız, tek bir yere sabitlenmiş gözleri görüp irkilememek....

tüm bunlar olurken sadece ağlamayı, uyumayı, uzak durmayı, küskün olmayı, suskun olmayı seçmek...

ve tüm bunları seçerken, insanlar niye hep acı çeker sorusuna cevap aramayı bırakıp ağlamak, kederlenmek...

ve yine tüm bunlara inat gibi yaşamak, yaşamak sıkıntıyla, yaşamak umutsuzlukla, yaşamak kendi kendini bir kuyuya itip burası çok karanlık, çıkışta yok ne olacak şimdi diye düşünüp kalmak...

işte depresyon bu birazda. belki de tüm bu sayılanlardan da kötü ya da iyi.
ama yaşanması sarsıcı , beyin ve ruhun afedersin birbirini mikip bırakıp çöpe atmasıdır.
düşüncelerin ruha tecavüzüdür birazda...

tecavüz kadar yıkıcı bir saldırıdır. suçlusu kendinken , kendini asamazken, dar ağacı kurup oturup ona bakmaktır....

7 Aralık 2009 Pazartesi

susuyorum

içimde bir çok cümle akıp giderken ben sadece susuyorum.
gene girdim bir deliğe...
hatta yarım o deliğin girişinde sıkışıp kaldı, nefes alamıyor gibiyim...
aslında hiç bir şey kötü değil hayatımda, sağlıklıyım da
peki şimdi bu hal ne?
canım acıyor, gidiyor ruhum bir yana ama nereye neden bilmiyorum
sadece dostlara iyi değilim ben diyorum, iyi değilim nereye gidiyor ruhum bilmiyorum...

iyi değilim, gerginliğim artıyor. saldırganım da...
kendimi , etrafımı parçalayasım var...

susuyorum
küskünüm
ama küskünlüğüm neye bilmiyorum

girdiğim bu deliğe sığınabilecek miyim?
içinden çıkabilmeyi sececekmiyim bilmiyorum

ama iyi değilim ben,
ne yaptım kendime bilmiyorum.

susuyorum.
içimde onlarca düşünce, sayfalarca cümle var
ve susuyorum

2 Aralık 2009 Çarşamba

özlemek...

kokuyor üzerim yanık bir özlem,
ağzımda başkasına ait bir damağın tadı...
gün geçiyor ama koku da tat da bırakmıyor beni.
sonra sözlüklerden bir kelime arıyorum bu duruma,
kocaman özlemek kelimesi çıkıyor koyu harflerle,
bir kimseyi veya bir şeyi görmeyi,
kavuşmayı istemek yazıyor.
anlıyorum o an.
neydir bu üzerimdeki .
özlemek, bir kokuyu ve tadı
en olmadık zamanda ve yıllar sonra yeniden
ilk defaymış gibi duymayı dilemek...

1 Aralık 2009 Salı

olmayan sevgiliye mi desek, geçmişe mi desek ne desek : )




sanki bir aşkım var mış onu yitirmişim ve şimdi onu anımsadıkça bu şarkıyı mırıldanıyormuşum gibi ...
çok garip, oysaki hello my love dediğim diyeceğim biri yok, olmadı da...

neden seviyorum bu şarkıyı?
yumuşaçık sanırım o yüzden...

hello my love
it's getting cold on this island
i'm sad alone
i'm so sad on my own
the truth is
we were much too young
now i'm looking for you
or anyone like you

we said goodbye
with the smile on our faces
now you're alone
you're so sad on your own
the truth is
we run out of time
now you’re looking for me
or anyone like me

na na na na…

hello my love
it's getting cold on this island
i'm sad alone
i'm so sad on my own
the truth is
we were much too young
now i'm looking for you
or anyone like you

23 Kasım 2009 Pazartesi

.



oturup izliyorum alemi ve sonra yazıyorum. yazdıklarıma ise sadece ben ağlıyorum...

yol

her erkek bir yoldu benim için,
her yolculuk uzunlu kısalı ilişkiler.
her çetin yol bir kavuşmaydı.
her kavuşma yeni bir yol.
her yol bir erkekti
her santimi güçlükle keşfedilen.
yolculuklar sonsuzdu,
biletim ise kadınlığım...
yollardayım gene.
bilmediğim bir adamın teninde gezindim
günahı, yalanı unutup.
her adımın heyecanlı,
her adımım gerçek,
her adımım anlık.
yollardaydım bugün,
bir kez daha gidilmeyecek bir şehre
yolculuğun sonundayım.
aynı aşk gibi...

yollardayım, yollar paramparça



çok sevmezdim bu adamı. yani severdim de bir yere kadar derdim. canımı acıtmasına izin veremiyeceğim peh derdim. bir yere kadar dinlerdim kendisini.
ama dün bir şey oldu
ne oldu bir bilsem ama bir şey oldu.

arkadaşlarla deniz kenarı küçük bir kasabadayız. dostumun mp3ü kulağımda. başladı bu cem adrian başlamaz olaydı.
her adımda bu şarkı oldu içimde.
otobüse bindik dönüş yolunda hala bu şarkı.
durumuda uyuyordu anasını satayım.
yapma oğlum böyle şarkılar diye mail atasım var şuan. yazık bize.
bu kadar mı yahu insanlar ortak şeyleri yaşıyor artık.
canı sıkılınca yazmış olamaz değil mi bu şarkıyı bu herif ha söylesenize bana.
yazık...
keşke yazmasaydı, keşke dinlemeseydik...

ağlıyorum. insan yollarda olduğuna ağlar mı?
ağlıyor muş.

21 Kasım 2009 Cumartesi

senden sonra
bir bilet aldım.
artık bilinmeyen yollara,
şehirlere, insanlara yolculuklarım...
senden sonra,
cadde üzerinde yol soran bir kız oldum.
kim nereye yollasa gittim.
kaybolmuşluğumu ise sadece kendim bildim...

ı wish this would be your color



sustum dinliyorum...

gitmek istenilen evim nerede? var mı ki öyle bir yer?




ışıklar sönüyor ve görülemiyorum
aksi yönünde yüzmeye çalıştığım akıntılar
beni dizlerimin üstüne çöktürdüler
oh yalvarıyorum yalvarıyorum ve şarkı söylemeyi diliyorum

söylenmemiş sözlerden çık
kafamı taşımamalı mıyım ve
ismi konulamayan belayı
kaplanlar evcilleştirilmeyi bekliyor, şarkı söylüyorlar

sensin
sensin
karmaşa asla durmaz
kapanan duvarlar ve tik tak eden saatler
geri döneceğim ve seni eve götüreceğim
söylemeyi bildiğim melodiyi durduramam

denizlerimden çık
kaçırılmış fırsatları lanetle
ben tedavinin bir parçası mıyım
yoksa hastalığın bir parçası mıyım, şarkı söylüyorum

sensin sensin sensin
sensin sensin sensin
ve hiçbir şeyle kıyaslanamaz

sensin sensin sensin
evim evim gitmek istediğim yer

oturup izliyorum alemi ve sonra yazıyorum. yazdıklarıma ise sadece ben ağlıyorum...

kendimi anlatmayı sevip sevmemek arasında kalmışken
yazmak istedim işte. belki kimse okuyor yazan okuyan benim sadece belki de ama bilmiyorum bilesimde yok sanki...
ankara ne garip memleket
karşıdan karşıya geçerken ulus' ta ki o ulusu bulmak benim için devlet sorunu oldu : ) amcanın teki bana " tosunum karşıdan karşıya geçiyormuş "dedi. iltifat mı hakaret mi neydi düşünemedim açlıktan yorgunluktan. koca ankara' da sıcak bir yemek tüketmeden iki gün geçirdim. sanırım yabancı bir şehirde tek yaşamayı bilmiyorum henüz.

niye bu kadar saf , aptal kaldım diyorum şimdi kendime. niye bazı şeyler kolaycık ürkütüyor beni?
yoksa ben kendimden mi ürküyorum dur kafam karıştı şimdi...


dil tarih' ten çıktığım an kararan havaya baktım, hızla geçen otobüslere insanlara koşuşturmalara...
ben neredeyim oldum. neredesin gülşah tüm bu olan bitenin neresinde?

yok yok bu ankara işi çok iyi oldu.
vakıflar genel müdürlüğündeki bir beyin bunun ankaralı olmadığı gülen yüzünden belli şuna baksana aç, evsiz, yersiz bu saat olmuş buralarda ders ders bilgi bilgi diye kıvranıyor ama hala gülümsüyor diye betimlemesine beni şaşırarak mutlu oldum.
depresif yaklaşımlar içinde hayata gülebilmek bu demekki dedim. adam gülen yüzümü gördü. sorsana hacı içte neler oluyor?
amman iyiki sormadı.

ankara
iyi ki gittim .
güvercinlerin uçmaya üşeniyor ama olsun. gökyüzü grimsi ama olsun güneş sennin üzerinde de doğuyor bunu gördüm ben: ))

edit.yazı sanki başka bir şey anlatacakkken angaraya teşekkürle bitmesi dengesizliğimi mi yansıtıyor acep?

17 Kasım 2009 Salı

büyüyorsun değil mi çocuk

büyüyorsun değil mi çocuk,
tüm içindeki küçüklüğe rağmen gün geçtikce.
ürküyorsundur da hala karanlıktan,
kimsesizlikte canını sıkıyordur her zaman.
ama yine de
büyüyorsun değil mi çocuk?
büyümek yalnızlığı da yanında getirecek biliyor musun?
kimsesiz olucaksın karanlıkta.
kocaman siyah gecelerin olucak ,
insanlar gün ışığında dans ederken.
ama yine de
büyüyorsun değil mi çocuk?
anne karnı iyiydi diyemeden
ve belki de sadece rahatı anne karnı dışında göremeden.
yuvan olucak, kalabalık olucaksın
ya da tek olucaksın ama ayakta.
büyüyorsun değil mi çocuk?
tek başına yolculukların olucak,
tanımadığın insanları seveceksin bilmediğin şehirlerde,
hissetmediğin iklimlerde üşüyecek, terleyeceksin.
ama yine de
büyüyorsun değil mi çocuk?
sırf hayat senden bunu istediği için belki de...

gittiğim her farklı şehirde
gördüğüm her erkekte seni aramak varken,
ben kör olmayı seçtim.
ne bir erkek gördüm ne farklı bir şehir.
her yer bana deniz kenarı küçük şehrimiz.
her çift biz sanki, bak el ele gezen...

16 Kasım 2009 Pazartesi

senden sonra
tek derdim kuşlar oldu.
onlarla beraber baharda gelen sen,
onlarla gittin kış geldiğinde.
o yüzden artık
aşklarımda kuşları takip eder oldum.
her bahar aşık olup,
sonbahar da yok oldum...

13 Kasım 2009 Cuma

senden sonra,
bir çingene düğününe gittim.
yalınayak çocukların mutluluğunu izledim,
az parayla kocaman sevgiyi ,
yaşayan çiftle göbek attım.
anladım ki para değil saadet,
umut yeşertmekmiş beraber.

12 Kasım 2009 Perşembe

hep hatalardan gidiyoruz hayır olsun bakalım




don't need another resolution
to feel as though ı'm going somewhere, somewhere.

you said you needed me,
or at least that's what i thought.
at times the memories
seem to be knocking at my door.
ı've seen the film a million times
feels like i wrote the storyline
i refuse to replay
the mistakes that we made yesterday.

refrain
they were yesterdays mistakes (repeat)

i like to think ı'm stronger now
victim of common sense
the truth is that i know i still
confuse the past with the present tense
condensing what we had
to a single frame
that sticks in my mind
when i try to move on
the same image comes back every time

refrain

forgive my selfishness
i'd be grateful if you can
forget my ingratitude
you think ı'm twice the girl i am
they say we should forgive
but not forget
what has gone before
i refuse to replay
the mistakes that we made yesterday

refrain
they were yesterdays mistakes
yesterday's mistakes
i refuse to replay the mistakes that we made yesterday
diyi ne demek istiyor valla bilmiyorum
ama bir şey demesede olur.
dinliyorum melodiyi, izliyorum klibi
gene yaptık bir hata, hayır ola diyorum...

hep hatalardan gidiyoruz

senden sonra
hayalleri yaktım,
umutları kuruttum,
hepsinden kendime bir taç yaptım sonra
artık yalnızlığın kraliçesiydim.
gönül tahtımda tek başıma...

10 Kasım 2009 Salı


senden sonra
takvimlerden bir gün seçtim.
en azından sen gittikten sonra
yaşanacak bir günüm oldu.
diğerleriyse senle yok oldu..

9 Kasım 2009 Pazartesi

özgür

özgür olmayı seviyorum ben
özgür olabilmeyi hayal etmeyi bile...
bir özgürlük çayına muhtaçken bile özgürüm gibi geliyor.

hayatımda boğulmaları sevmiyorum, fazla ilgi korkutuyor mesela çoğu zamansa gereksiz kalıyor.
son bir iki yıldır iyice bunalıyorum.
ruhum zaten beden denen kafeste tutsak, bedenim ise ev denilen benim için yarıaçık cezaevinde...
o yüzden özgürlük çayı dileniyorum.
bazen sömürülmüş bir şefkatle ellerini hala açık tutan bir dilenciyi oluyorum.
bazen bir isyankar ben napıp edip demlerim çayımı akıttığım kanımla, özgürlüğü isteyen ruhumla diyorum.

özgür olmayı istiyorum ve seviyorum.
evlenmeyeceğim mesela.
bu kafesten çıktığım gün kendim olucam.
bir ev istiyorum, çoğu kez aç kalmayı istiyorum, yorgun eve döndüğümde bir şarkı açıp duş almak. bir türk kahvesi yapıp birşeyler okumak, kendimle yaşamayı öğrenmek istiyotum. teklikte başarılı olursam o kadar hayatta başarılı olurmuşum gibi geliyor. belki yanılıyorum belki özgürlük bu değil ama bırakın da öğreneyim bunu.
öğrenmek için o kadar çok istiyor ve çabalıyorum ki...

horatius yıllar önce özgür insanı nede güzel anlatmış, sanki beni bilmiş sanki yıllar sonra hatta yüzyıllar sonra dünyaya gelecek ve günümüzde ıssız olarak nitelendirilen benim içinse yaşamayı ve özgürlüğü dileyen insanlar için yazmış bir şeyler...
ve demiş ki;
kimdir özgür insan? kendi kişiliğine
bütünüyle hakim olan;yoksulluktan,
ölümden,zincirden hiç korkmayan;
heyecanlarına karşı gelen,şan ve şaşaayı
hiçe sayan;kendi kendine yetip de
başkasından hiçbir şey beklemeyen;
takıntısız bir küre gibi pürüzsüz,
talihe karşı pervasız,akıllı
ve yapayalnız olan insandır.


yapayalnız ve özgür bir insan olabilmek, özgürlük çayını yudumlayabilmek ve onu içerken
kunduram sandukam zembilim dinleyebilmek dileğiyle...

o şarkı ne alaka diyenler için ona da değineceğim bir gün..
ama o gün değil bugün

AYNI YALINLIKLA ÖLMEK İSTERİM

Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.

Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.

Jose Marti
Çev. Ataol Behramoğlu

yeniden doğuş

Tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.

Ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!
Yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak,
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle “günaydın” diyen.

Yaşam belki de o tıkalı andır,
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.

Yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
aşk boyutlarındaki yüreğim,
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini.

Ah..
Budur benim payıma düşen,
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen,
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir.

Ve “ellerini
seviyorum” diyen
sesin hüznünde ölmektir.

Ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklar.

Küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim.
Bir sokak var orada,
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece rüzgarın bizi alıp götürdüğü.

Bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı,
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak bir zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir simgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen.

Ve böylecedir,
birisi ölür
ve birisi yaşar.
Hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.

Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan…

Furuğ Ferruhzad

her acıdan sonra yeniden kendine gelmek, yeniden bir çaba içine girmek...
her yere düştükten sonra biraz acıyla gülüp yeniden ayağa kalkmak...
her gidenin ardından kalan olmanın verdiği şaşkınlıkla duruduğumuz yerden yaşamaya devam etmek...
her biten aşktan sonra yenisi için dört gözle kapıya bakmak...
ya da hiç biri...
hiç biri değil yeniden doğuş
belki ölümdür bazılarının yeniden doğuş için uygun bulduğu
ben gibi...

8 Kasım 2009 Pazar

tüm hataları senin için yaptım

about as subtle as an earthquake, i know
my mistakes were made for you

and in the back room of a bad dream, she came
and whisked me away, enthused

and it's solid as a rock rolling down a hill
the fact is that it probably will hit something
on the hazardous terrain

and were just following the flock, round
and the inbetween, before we smash to smithereens
like they were, and we scrambled from the grain
and its the fame that put words in her mouth
she couldnt help, but spit em out
innocence and arrogance intwined
in the filthiest of minds

she's was bitten on her birthday, and now
a face in the crowd, shes not
and i suspect that now, forever the shape
she came to escape, its forgot
and it's alot to ask and not to sting
give her less than everything
around your crooked conscious she will wind

cos were just following the flock round
and the in-between
before we smash to smithereens
like they were, and we scramble from the grain
and it's the fame that put words in her mouth
she couldnt help, but spit em out
around your crooked conscious she will wind
and it's alot to ask and not to sting
giver her less than everything
ınnocence and arrogance intwined



dinledikçe kendimi bir başka yede buluyorum.
hiç tanımadığım bir erkeğin yanında. yüzüne bakıyorum sonra.
bak diyorum
gene şarkımız çalıyor.
şarkımız mı diyor?
evet diyorum. şarkımız olduğunu bilmemen benim ne kadar hatalı biri olduğumu anımsatıyor işte bana diyorum. ve dans ediyoruz...

Une belle historie - Michel Fugain 1972

beni duyuyor musun?

işte böyle başlıyor şarkı. beni duyuyor musun?
"duyduğun sesim mi yoksa kalbimin sana yolladığı sevginin bir melodisi mi? " diye ekleyesi geliyor sanki şarkıyı söyleyen kişinin karşıdakine.
aşkı yaşamanın şanslıların işi olduğunu söylüyor sonra sanki şarkı da.
duyuyor musun beni? ikimizde şanslı kişileriz ki seviyoruz birbirimizi diyor.

birini sevmek gerçekten bir şans mı diye düşünüyorum sonra.
aşk bir şans mı?
birine diğer insanlardan farklı bir gözde bakmak, onu özlemek , düşünmek, belki de arzulamak bunlar şanslı kılar mı insanı? bir başka insanın görmediği şeyi o kişide görmek şans mı?

eğer şanssa aşık olmak o şansa sahip olmadan gitmek daha da mı büyük bir şanssızlık?

beni duyuyor musun diyor gene adam. şanslıyız. kalbim senin evin, sevgimizin sıcak yuvası...
şanslı olmayı kaçırmış kalbim hızla atıyor şarkıyı dinlerken. gereksiz bir heyecanın içine giriyor. onu söküp atsam işe yarar mı acaba? gerçi kalbim bile duymasa şu şarkıyı kulağım beynim duyuyor anlıyor. ve aşkın şanslıların işi olduğunu haykırıyor...

1 Kasım 2009 Pazar

sil baştan,

o kadar saf ve güçlü bir sevgi bulabilir miyim diye düşünmeden edemedim. geçen gün bir çifti görünce. yanyana , utangaç, sevgi dolu.... hayat onlara oyun oynamamış, hep gülmüş gibi...
sonra kendime baktım. kaçıncı sil baştanım hayatı, kaçıncı sıfırlanış, kaçıncı acı ve kaçıncı yarım kalmış, hep tam olmayı arzularken hiç olmalarım?

şimdi sadece önümde yollar var. uzun, sessiz ve sanki son günmüş gibi o kadar umutsuz, tükenmiş. yine bir sil baştanın içinde beden, ruh...
ama bir yandan da hala acaba tam olabilir miydik sorusu o işe yaramaz beynimde.

dudağım hareketleniyor, sanki az sonra ağlayacakmış gibi gözlerim, kelimeleri görmüyor.sanırım onu da silmek lazım en baştan.

hep sil tekrar başla modundayken ruhum , birden kendini sorguluyor bugün olduğu gibi. hep sorgulama odasında korkulu, ürkek ruhum. şimdi önümde yollar. yeşillik veya mavilik yok sadece sonbahar sarılığı, kuraklığı, sadeliği gözüken...
şimdi sil bantan yeni bir yola giriyorum. yine nereye bilmeden adım atıyorum. ürkek, acılı ve daha acıya doyacağını bile bile...
sil baştan yürüyorum, unutuyorum...

yaş

annemin kardeşimi kucağına aldığı yaşta
ben kocaman yalnız bir kadın
kucağımda sadece umutlarım
hayallerim ise biraz geride sanki
annem mi hızlıydı ben mi yavaşım bilemedim şimdi
ama hayat akan bir ırmak
bense başarısız bir balıkçı gibiyim
nasipler mi kaçtı ben mi yemi doğru atmadım
düşünmedim
şimdi annemin başarılı benimse şaşkın yaşındayım
otuzuma kaç yıl kaldı saymadan
yirmili yaşlarımın anılarında boğulmayı hedeflediğim günlerdeyim

26 Ekim 2009 Pazartesi

gelme eylül

gelme eylül
sen gelince sonbaharda geliyor işte
önce ellerim üşüyor sonra kalbim
gelme eylül
sen gelince rüzgarda esiyor işte
önce saçımı savuruyor sonra günlerimi
gelme eylül
sen gelince yapraklar soluyor işte
önce kuruyor sonra dökülüyor
sonra birileri gelip onu eziyor
gelme eylül
sen gelince yaşanmamış aşklarım diriliyor...

aslında sen hiç sevmedin

aslında sen hiç sevmedin
tüm bu olanlar bir yanılgıydı
belki de bir hayal
aslında sen hiç sevmedin
tüm bu sevişmeler mesela olmadı
belki sadece bir masturbasyondu
aslında sen hiç sevmedin beni
tüm mesajlar çekilmedi mesela
belki hepsi sadece beyindeydi
aslında sen hiç sevmedin beni
sevseydin şimdi boş yatakta
çalmayan bir telefonla kalmazdım

korkunçtur yalnızlığımız

korkunçtur yalnızlığımız
bir orman sessizliği gibi mesela
ya da bir çığlık gece yarısı yankılanan
korkunçtur yalnızlığımız
bir olmayı bilemezken
ikiye kadar saymayı unutan küçük çocuk rüyası gibi
olan biten herşey
korkunçtur yalnızlığımız
sadece kendimizle yüzleştiğimizden..

25 Ekim 2009 Pazar

uzaktaydık

uzaktaydık aşka
sen yaralı
ben yaraları merak eden bir kız
uzaktaydık
sen bana , ben sana
uzaktaydık işte
ne sonahar yakındı ne ilk bahar
mevsim kış
kar yağsa mutlu olurduk oysaki
ama yağmadı
uzaktaydık
yağmur yağsa ıslansa üşürdük
ama üşürken heyecan da duyardık oysaki
yağmurda yağmadı
uzaktaydık berekete, yeşilliğe
kuraklık vardı dört bir yanda
uzaktaydık ırmaklara
o yüzden dalamadık sanırım aşka...

dokun...

dokun
işte tüm yaralarım meydanda
bir kısmı hala kanamakta
dokun
küçük bir çocuk gibi başım
okşa saçımı
belki de sarıl biraz.istediğim bu da olabilir işte
dokun
tut elimi kaldır yerimden beni
dans edelim sonra
kolların olsun
yaralı ruhumda
dokun
işte tüm sancılar içinde ruhum şurda
yap bunu dokun en derin olan kısımlarıma
dokun, korkma dokun da al

24 Ekim 2009 Cumartesi

avuçlarımda alevsin

dudaklarım da bir ateş
avuçlarımda alevsin diye gidiyordu şarkı...
aynı şarkıda ki gibi hayatta bazı şeyler bazı yerler bazı insanlar var ki hep tehlike demek birileri için.

aşk demek avuçlarımda alevsin demek. insan aşkı bir heyecanlı çocuk gibi , bir yavru kuşu bir civcivi avuçlar gibi avuçluyor heyecanla, ürkerek, sevinerek... sonra sıcacık oluyor avucu, oradan bedenene yayılıyor tüm bu sıcaklık, kalp başlıyor avuçtaki aşk kadar sıcak olmaya...

avuçlarımda alevsin demek tüm bu heyecanı bana veren sensin demek aslında birazda.

bana tüm bu sıcaklığı bu heyecanı bu ürkekliği armağan eden sensin demek...

yanacağını bile bile alevi avuçlamak sen demek aşk demek...

18 Ekim 2009 Pazar

dudak kenarındaki BEN

ayrılmadan önce bol bol öptüm seni
son bir hatıraydı kendimce
ne zaman özlersen bak yüzüne
bak işte orada
dudağının kenarındaki ben...

17 Ekim 2009 Cumartesi


senden sonra
bu yol nereye gider diye sordu birileri
yolsuzluğumu anladım o an
hangi yoldu sözü edilen

senden sonra
durup kalan bendim.
yolları ve yolculukları bilen ise sen

senden sonra
bir kıyısız denizyüreğim
ve salım sandalım yok
dalgam çok

16 Ekim 2009 Cuma

http://www.youtube.com/watch?v=-BPPl9TA0vk

lucky i'm in love with my best friend
lucky to have been where i have been
lucky to be coming home again
ooohh ooooh oooh oooh ooh ooh ooh ooh



şarkıyı dinlerken tek gözmümde canlanan şey birine sarıldığım sevgiyle.
birşeyler uçuşuyor gibi sanki.
ve yanyana oturmuş ve sevgi dolu birbirlerine sarılmış iki kişi gözümün önünde canlanıyor

bu sahne ne kadar da uzak bana

15 Ekim 2009 Perşembe

sen gittin

sen gittin
tüm mevsimler yok oldu
aylar silindi
haritalar yer değiştirdi
sen gittin
dünyam yıkıldı...

12 Ekim 2009 Pazartesi

görmek ki gözlerinde var olmak
görmek ki bir hayali gerçek kılmak...

gözler var, görmeye yarayan
gözler var , aşkı anlatan...

7 Ekim 2009 Çarşamba

senden sonra

senden sonra
mezem oldu kederim
rakım oldu gözyaşım
o yüzden alkoliğim artık

3 Ekim 2009 Cumartesi

hüzün

hüzün ki
yağmurla gelir bu şehre
her ıslanan insan mırıldanır bir türkü
beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar der biri
diğeri yağmurun sesine bak der aşka davet ediyor....
hüzün ki işte o zaman yakana yağışır
hiç yoksa bir melodin
şarkı sözün
donup kalırsın yolda
her bulut bir hüzün balonudur
her damlada söner saçılır
o yüzden hüzün ki yağmurlarda kaplar bu şehri
seni beni bizi...

2 Ekim 2009 Cuma

gitsek burdan olmaz mı?

gitsek burdan olmaz mı?
terlesek, yorulsak
bir baltaya sap olmak neymiş görsek.
balta bile olmasa birimizden birinin tutunduğu bir dal olsak
olmaz mı?
sana tutunsam ben ya da sen bana. destek olsak
göstek olmamak neymiş bulsak.

gitsek buradan olmaz mı?
kimseler beni bilmese.
sen yeni bir şehre merhabayı en içten yaşasan
gülsen, sen gülünce ben doysam.

çalışsak, terlesek, yorulsak.
bir dilim ekmeği satın almanın mutluluğunu yaşasak.
olmaz mı?

giden bir ben mi olmalıyım yoksa?
gidip terleyecek, yorulacak olan ben miyim?
gitmesi gereken benmiyim?
peki o zaman
gitsem buradan olmaz mı?

27 Eylül 2009 Pazar

aşk

yok gibi şimdi deniz.
kurudu can damarı aşkın.
ırmaklar yok,
güneş var bir tek herşeyi kurutan.
yalnızlığın sinsi uğultusu
rüzgarla beraber okşayan dünyayı...

....

bir ormanda kaybolmak gibi hayat.
ve yılanın yuvasına düşmüş bir böcek gibi insan.
ne yapsa sonu belli,
ne dese lisanı farklı dünyadan...

18 Eylül 2009 Cuma

heyecan

bir merhabayla başladı sanki
bir merhaba çok anlamlıymış gibi geldi o an
bir merhaba diyen ağız vardı karşımda
ya da bir el cidden istekle ve ben burdayım der gibi merhaba'yı yazan

merhabasına selamla karşılık verdim ne anlama gelirdi bilmeden. nasılsın dedim klasikliğimden ödün vermeden. iyiyim dedi ya sen

iyiyim demek kendimi ona anlatmakta yetmez sandım. kendimce durumumu espirili dille anlattım
güldü
ilk kez gülen birine sıcacık gülümedim
onun şaşkın ve istekli gülüşüne karşılık verdim

sonra başladı kelimeler, cümleler, hikayeler, anılar, dertler, gündemler...
saatler ilerledi
ben daha da anlat dedikçe rahat ol zamanımız bol dedi

sustuğumda tanıt daha da kendini bana, öğreneyim seni adım adım ilerleyeyim ruhuna dedi

kapılarım hiç kimseye açılmadığı kadar açıldı önünde kırmızı halılar açılarak.
ilerledi, adım adım yavaş yavaş

durdu sonra
sen de adım at dedi
herşey karşılıklı sen ne kadar adım atarsan bende o kadar atarım dedi

oysaki bir ilkokulda oynardım biz bunu . diyemedim ona ürktüm
adım atmayı bıraktım koştum ona. koşularıma engel koydu sonra

silkindim birden kayınca ayağım bir anda
dedim nedir bu halin kelime anlamı

sözlükler karıştırdım sonra
bu bir merhabaya niye bu kadar önem verdin sen dedim içime
kocaman bir kelime belirdi sonra
HEYECAN

en umulmadık, en muhtaç ya da en istekli bir anda zikredilen bir merhaba'nın bedende ruhta kalpte tende oluşturduğu şeydi HEYECAN

heyecanım hoşlanmak olurmuydu?
hoşlansam doğru olurmuydu?

düşündüm
düşündüm
ve gördüm
benim heyecanım kendime
onunki ise şimdilik herkese...

13 Eylül 2009 Pazar

şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek

şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
her koku mesela seninki gibi gelecek
otobuste yanıma oturan adamın ellerine bakacağım ısrarla
dokunsam tutarmı elimi diye bekleyeceğim mesela
sonra bir simidi alıp bölüşeceğin insan arıyacağım kordonda
şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
her adım sesi senin evime yaklaşımınmış gibi olucak
yolda yürüyen erkeklerin peşinden gideceğim belki de
oturduğumuz bankta oturan çifte kötü kötü bakacağım
napıp edip kızı uyaracağım mesela
bırakacak o çocuk seni inanma diyeceğim
şimdi gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
şehir bile bedenin gibi olacak bazen kurak bazen umut dolu yeşil
sokak aralarında teninin sıcağını arayacağım
mesela kaldırımları öpeceğim seni düşleyip
şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
bense benzemez kimse sana diyeceğim rakı masalarında

9 Eylül 2009 Çarşamba

sensizlik

sensizlik bir yağmur burda
sel oluyor taşıyor senden ne kaldıysa götürüyor
sensizlik bir gemi burda
tüm mülteci isteklerimi yanına alıp batırıyor
sensizlik bir hapishane burda
parmaklıklar ardında yaşatıp çürütüyor
sensizlik bir ben burda
seninle olan tüğm şeyleri içine gömüp
mezarlığında ölüp kalan...

kadehteki şarap kadar kırmızı gece

kadehteki şarap kadar kırmızı gece
işte budur ortak noktamız her hecede
sen bir kırmızı dudaklı kadın sevdalısı
bense bir kırmızı şarap bağımlısı
ikimizi bir araya getirense kırmızı hayranlığı

kadehteki şarap kadar kırmızı gece
işte şurda senin kadehin
benimse şişem
bir olmanın zamanı geldi gene

kadehteki şarap kadar kırmızı gece
işte ay parlak , yıldızlarsa hep orada
ben kadehi kaldırıyorum onlara
seninse dudaklarında kırmızı bir buse....

ölmek...

ölmek bir dudağın uçundan akıp gitmek
ve bir kalpten dışarı atılmak
bazense bir avuç toprağın yari olmak
böyle garip şey ölüm
o yüzden bağlanmamalı insan
dağa taşa insana
nasılsa bir ayrılık var sonunda....

ben geldim

bak ben geldim sevgili
üzerimde çok sevdiğin badim
bak gözümde de sürmelerim
nasılda ışıldıyor gözlerim
bak ben geldim sevgili
elimde kocaman bir yarın
ve birde yeşermiş umut
nasılda bizim için varolmakta
bak ben geldim sevgili
dünü bıraktım kopuk takvimlerde
bugün ve yarının habercisi gazeteler elimde
nasılda bizden söz ediyorlar yine
ben geldim sevgili
tekrar sadece senin olmak adına tüm yapılanlar
nasılda neşeliyim şimdi

sensiz saadet neymiş

yalan söyledim sana
sen gittikten sonra da yaşadım aşklar dedim
ve hepsi güzeldi hepsi benimdi
hepsi mutluluğun anahtarı gibiydi
lakin işte yalan söyledim sevgili
sensiz saadet neymiş öğrendim.
saadet kocaman yalnızlıkmış
senin uğruna akıtılan gözyaşı
ve belki bir gün gelir yine diye beklemekmiş.
yalan söyledim sana
saadet yaşıyorum sensiz dedim
ama değilmiş işte
sensiz saadet neymiş
tatmadım bilemem ki....

seninle ben

seninle ben
bir yaz akşamı gibiyiz
gelecekte sadece bir güzel anı olarak adlandırılan
seninle ben
bir mülteci kampı eğlencesi
bir lokma ekmek geldiğinde yapılan
seninle ben
bir gün batımıyız
sadece anlayanların fotograflarında yer alan
seninle ben
bir ırmağız
ülkelerin sınır kavgalarına neden olan
seninle ben
biz olmayı hakedip
hala kendi savaşımızla uğraşan
ve seninle ben
aşkı uzağımızda arayan....

aslında sen hiç sevmedin

aslında sen hiç sevmedin
tüm bu olanlar bir yanılgıydı
belki de bir hayal
aslında sen hiç sevmedin
tüm bu sevişmeler mesela olmadı
belki sadece bir masturbasyondu
aslında sen hiç sevmedin beni
tüm mesajlar çekilmedi mesela
belki hepsi sadece beyindeydi
aslında sen hiç sevmedin beni
sevseydin şimdi boş yatakta
çalmayan bir telefonla kalmazdım

çirkin olmak

çirkin olmak bir kader midir
yoksa bir seçenek mi?
artısı neydi güzel olmanın
eksiği ne çirkin olunca insanın...

sana dokunmak gelmiyor içimden

teninde başka bir koku
ve geçmişin en ağır kiri
o yüzdendir bu soğukluğum
kalbim sevgininle yanarken
sana dokunmak gelmiyor içimden
bir kısır döngü içindeyim
düşüncelerim ve isteklerim
elim uzanır başkasının binlerce kez öptüğü
seninse sadece senin dediğin yerlere
ve o an tüm sevgim silinir
sadece sana dokunmak gelmez içimden..

sevişirdik bazen

bir araya geldiğimiz vakitler olurdu bizim
iki insanı bir etme çabasına girerdik
nefes alışlarımız bir olurdu
dokunuşlarımız bir
iki dudağı bir tane kılar
iki bedeni bir yumak ederdik
dedimya sevgili biz
bir araya geldik mi
sevişirdik bazen
ve bu sevişmelere ilahi bir hava katardık
o yüzdendir ssevişmelerin adı bizde farklı
dili bizde farklı
bir birbirimizi sevdiğimiz an lisanı değişti aşkın
ama bil sevgili
sevişirdik bazen biz

sunak

bedenim bir sunak şimdi.
aşk şarabını dökmene izin verdiğim bir kadeh.
sense içki içmeyi seven,
kadehi şişesi önemli değil diyen bir alkolik...
ruhum bir sunak şimdi
sözlerin, cümlelerin, iltifatların birer dua .
sense ataistliğiyle övünen bir cahil.
arada kitaplara söven sayan...

7 Eylül 2009 Pazartesi

kan kokuyor

kan kokusu var burnumda
acı acı
bir o kadar da tuzlu

kan kokuyor
geliyor taa içimden
taa kadınlığımdan insanlığımdan
taa en derin içsel yerlerimden

kan kokuyor
sanki ruhum
derisini yüzmek üzere olduğum bedenimde
kan kaybediyor

kan kokuyor
en kadınsı ve insansı yerlerimden parçalar kopuyor

kan kokuyor
galiba bu günde bitiyor...

5 Eylül 2009 Cumartesi

baba

ağzından çıkan her kelime anlamlı olan insan.
niye korkulur ondan bilemiyorum? niye hiç sarılamaz insan doya doya? ya da neden babadan gizli yapılır herşey? niyedir bu yalanlar gizlenmeler?
bir üstad demiş ya babamı sevmediğim halde yokluğuna dayanamıyorum sevenler nasıl dayanıyor bilmiyorum diye
düşününce durumlar ciddende öyle. bunca yıl korktuğumuz inatlaştığımız hatta aylarca konuşmadığımız o baba' nın ölüm gerçeğiyle tanıştığını düşünmek niye canımızı acıtır? nedir onu bize özünde sevme durumuna götüren.
ben asi kızıyımdır babamın. sevmez sanırdım yıllarca. 6 ay konuşmadığımız oldu. 6 ay sonunda ise bir sorusuna evet bile diyemedim ağzımdan o kelime bile çıkamamıştı. suskun olmayı ona karşı nasıl da kendimi alıştırmıştım. hala asi kızıyıp sorun çıkaran, maddi olarak hala onu tüketen kızıyım. ama kep törenimi anımsıyorum bitti baba demiştim. lakin hala okuyorum sanırım bitmemiş baba hala benim için çalışıyorsun. sevmediğini düşündüğüm kişi hala benim için çabalıyor. ne garip bir kaosun içine girip sarılamamışım ona. şimdi vaktim var ama 24' ten sonrada kucağına oturulmuyor, sarılınmıyor.
keşkelerim olmasaydı keşke.
keşke baba denilen sıfatlı isim korkutmasaydı bizleri, sarılmak olsaydı hep, güzel sohbetler olsaydı . ve bir baba kız yaşayabilseydi hikayelerde anlatıldığı gibi.

her sabaha kocaman bir yalnızlıkla günaydın demek

yıllar geçtikce her gün aynı gibi sanki
her gün, her ay, her mevsim.
birileri var orda burada şurada
bense hiçbirşeyin merkezi olmayan kendi içimdeki benden bile uzak bir ben olarak bakıyorum
her gece yastığa başımı koyduğumda ne pişmanlık ne bir kaygı ne bir sıkılmak
çünkü yaşanılan hergün birbirine benziyor. o yüzden hiç rahatsız olmuyorum yatarken. sabah olmasın diye de bir düşüncem yok aslında.

ama bakıyorum sabahları, camdan bir şekilde yüzüme ta gözümün içine güneş ışığı yansıdığında tek hissettiğim kocaman bir yalnızlığa merhaba günaydın deme zorunluluğum

boşa geçmiş gibi duran bir 24 yıl, edinilen arkadaşlar, yitirilen ya da terk edilen sevgiler ve dahası hiç birşey yokmuş gibi her sabah. sadece kocaman bir yalnızlık varmış gibi tek benle. ki ben dediğim asıl benden uzak yine. yıllar geçtikçe yitirdiğim beni aramaya bile üşenen bedenim her sabah kocaman yalnızlığa bir günaydın diyebilecek güçte niyeyse.

keder denilen şeyi beynimin en merkezine sokmuşum, acıyı damağımın tadı kılmışım ve her sabah kocaman bir yalnızlıkla uyanan ben kendimi yiyerek kahvaltımı ediyorum.

çürümeyen bir kalbim, bedenim ve artık ne işe yaradığını bilmediğim muhtaç bir kalple
kendime ait olduğunu düşündüğüm bir yataktan uyanıyorum güne. her gün aynı, her kalkma şeklin aynı. bir sabahta soldan dönüp kalkmıyorum mesela.

o yüzden ki alışkın bu insan sanırım artık
her sabaha kocaman bir yalnızlıkla günaydın demeye

ama sanki başlığı koyarken o kadar açılı bir durummuş gibi geldi ki. yazarken ağlarım sanıyordum
ağlamak
hiç yalnızlığa uyanılan sabahta yaptığım bir eylem değil niyeyse

galiba ben kendime ait olduğum yatağa değil , her sabah günaydın dediğim kocaman yalnızlığın koynunda uyuyorum. o yüzden bı karmaşık tavrım

günaydın yalnızlığım gece yine senleyim. biraz alkollü bir beden, isteksiz bir ruhla kucağındayım. gecem sen, gündüzüm sen . mevsimler saçımın teline dokunsada ruhuma bakmadan geçer.

birbirine benzeyen sabahlarda günaydın demeyi bir gün kesmek dileğiyle
şimdilik
günaydın sana

3 Eylül 2009 Perşembe

kan ağlamak

kansızlığımın sebebi sordu birileri
ben de gözyaşım dedim, şaşırdı...
bilmiyordu ki yorgun gözlerimdeki pınarın kuruduğunu
ve artık gözümden akanın yaş değil kan olduğunu..

28 Ağustos 2009 Cuma

yalnızlık
bir corak toprakta gıbı bedenım
yagmur bulutuda yok gıbı
etrafımdakı golge yapanlar dost mu dusman mı
kargalar mı yoksa son kalan parcamı koparmak ısteyen

kalbim acıdı

sen gittin
ve ben sensiz kaldım birden
ne bira köpüklü şimdi ,
nede martılar canlı.
seni özledim desemde boş bilirim
bak yine aynı acı bağrımda sevgili
sen gittin ve ben
sadece ben olarak kaldım bu şehirde
sen gittin ve bana kalan tek şey şu cümle.
kalbim acıdı sevgili sensiz çok.

seni seviyorum

seni seviyorum
en kurak mevsimde dile gelen aşkımla hemde
en yorgun iş dönüşü açlığımla
en istekli yemeği kaşıklayışımla
seni seviyorum
durgun denizi dalgalandırak olan hasretimle
yağmayan yağmurları üzerine dökmek isteğiyle
gelmeyen baharı gözlerine ekmek dileğiyle
seni seviyorum
belki herkesin sana verebileceği bir sevgiyi
benimle özel kılabilmeni isteyebilecek güçte...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

özledim

ne paylaştık ki ne yaşadikta bu kadar özlem kokuyor her şey anlamıyorum.
topu topu 1,2 ayın bilmem kaç günü bir merhaba ve ötesiydi laflamalarımız.
bazen bakıyorum , senle iletişimi sağlayan yerlerde apaydınlık duruyorsun.
susuyorsun
sen sustukca şaşırıyorum
ne yapmalı diyorum nasıl merhaba demeli?
acaba sıktım mı küçük kahkahalarımla? diyorum sonra
önyargılı olma demiştin bana ama tanımamışım işte seni, tanımıyorum da belkişde tanıyamayacağımda. o yüzden belki de anlam veremiyorum bu suskun haline.
her yerde isim zikretmeden seni anıyorum.
bir çıkar yol dileniyorum senin benim tanımadığımız kişilerden
neden böyle oldu bilmiyorum. çok mu açtım acaba iki güzel söze
yoksa sen mi vardın, olmalıydın hayatımda
hiç bilmiyorum.
ama şuan elimde kocaman bir heyecan ve küçücük açılası bir sevgi.
nereme sokacağımı bilemiyorum tüm bunları. sığar mı ki kalbime.

niye sevdim seni bilmiyorum
belki okumayacaksın bunu, okusanda anlam veremiyeceksin.
ne diyor bu deli?
neden saçmalıyor
ya da yaralıyor ki kendini diyeceksin.

belki de ben sana dedim, güçlü ol diye bak becerememişsin diyeceksin bilemiyorum ama
seviyorum ben seni.
gözümden bir kaç damlıyor bunu söylerken. bu iyi bir şey değil sanki.
her damlayan gözyaşım kadar saydam bir özlemi akıtıyorum bu kelimelere

sana diyorum adam
özledim
kocaman bir özlemle öyle garip smileylerle bekliyorum seni.
ne olur özlemime yakışır gel.

bazı yalanlar

bazı yalanlar var erkeğim
yüzüne söyleyemediğim
ya da kulağına gece sen uyurken fısıldadığım
yalanlardan bıkan bir ruhum ben sus deme sakın dedin
ama yalanlarım güzel
inanması ise senin için çok zevkli
bazı yalanlar var erkeğim
elimizdekini büyütmek için söylenmiş
sen bilmesende olur.
lakin o zaman ben kirli bir ruh
sense yalanlarla büyüyen bir aşık çocuk olursun değil mi
bazı yalanlar var erkeğim
kararsızlık denizinde ağzımdan saçılan
en yakın zamanda gerçeklerle yüzleşmesi gereken...

25 Ağustos 2009 Salı

katil olmak

katil olmak
allahım ne kadar kolay birşey .katil bir yazarı saklarmısın kollarında
nefes alamıyorum
ellerim keskin cisimlere yakın.
hep bir kan akıtasım var
hep bir kaçma isteği dolu ruhum
gitsem uzaklara önce yok etsem ardımda kalacakları
ve sonra gitsem deniz kenarı bir yere
beni ordan da severmisin?
o kadar kanlıyken ellerim ruhum şeytanlaşmışken de severmisin beni sözlük.
kendimden uzağım.
sisler
heryanda sis
geleceğim karanlık
ben sisler içinde
sevgiyse kül oldu rüzgara bırakıldı bugün
katil olcam şimdiden affet beni
kanlı ellerle yazcam sana
affet

şarkı...

yine o şarkı çalıyor
ve ben derin bir efkar dumanı içinde kendini göremeyen bir insan oluyorum
mezun olmak ne garip şeymiş sözlük umut et çalış 4 yıl oku elinde bir yudum geçmiş acılar mutluluklar kalsın
şimdi geleceğim niye sisler ardında bilmiyorum
bugünlerde herşey sisler altında
sevgi denedim sevgim uzakta.
karşımda haftalardır susan bir sevgili
mezuniyet sevinci dedim oda bi yerimde kaldı.
boğazımda yutkunamadığım bir şey var
canım acıyor .kime söylesem derdimi bilemedim ve yine sana sığındım
beni dinledin gene.yarım yamalak kustum üstüne bişiler affet
hakkınıda helal et.
hayat sisler içindeyken ve ben kendimi göremezken bakarsın uzaklaşırım senden
helal et
seviyorum seni bilesin belkide tek sevmem gereken sensin

dünya yalan

zerrin le cemali çalıyo şuan duyuyormusun?
dünya yalan diyorlar sevgi var gez toz dolaş kanımda der gibiler ama yalan bu dünya yaşarken bunuda bil der gibi şarkı duydunmu?
yağmur olsam, damlasam yanağına, süzülüp aksam bağına
rüzgar olsam
savrulsam saçlarına avutsam dalgalarında
bir deli aşk bir sıcak söz avutsa beni yavaş yavaş diyor duydun mu?
ben duydum
ve duymak istiyorum şu yalan dünyada kirlenmedik ve sevgi nedir biliyoruz hadi yaşayalım demek istiyorum .
şuan sen susarken insanlar duyuyor beni biliyorum ve görüyorum ki onlarda benle aynı fikirde ,seviyoruz birşeyleri bu yalan dünyada
dinle beni ve sende sev bişileri
sev ki kirlenmeyelim
sevki daha bir yazalım daha bir kusalım herşeyi her güzel şeyi bu yalan dünyaya.
umay umay ağıt yakıyor sankı benim için
bir gün yolda yürüyordum bir şarkı duydum kalbim acıdı bu kadar diyor sanki ben gibi
dün bir çift gördüm sarılmışlar seviyorlar yalan yada gerçek bir sevgi var aralarında bunu duyuruyorlar insanlara bense hayran bir bakış atıyorum onlara
içinden gecen cümle umay gibi " dün yolda yürüyordum.bir çift gördüm kalbim acıdı bu kadar"
sevgiye ac olmak ne kötü şey ve sevilmeyi umut etmek nede güzel şey.
sevilmek ise daha hoş bir şeyde sevilmediğini bilmek ise ölmek demek.
ben dengesiz bir savruluşun içindeyim biliyorsun beni gizlim saklım yok delinin tekiyim.birine gönlümü verim dedim
şimdiyse yarım kalpli bir canlıyım işte karşında .
herkesi dinliyorsun görüyorsun
herkes yaralı herkes aç birşeylere
kimiş ben gibi sevgi dilenmekte kimi aşk kimi ilgi kimi bir bedeni sevme derdinde
dertler üst üste yığılmış
sana ağır gelmiyor değil mi tüm bunlar
bana bazen ağır geliyorda
daha yük alırım dert dinlerim dersen vercem sana birkaç yük dert
kabul eder misin?
hım sustun sanki
niye sende mi lalsin sende mi susmayı seçtin
hayata karşı bağırdıkta ne oldu artık kelimelerle konuşur susarak yazışırmıyız onu mu dedin bana yoksa ben mi anlamadım
seni seviyorum tek yeterli sevgi bu sanırım
şimdi bende susayım
saol dinledin beni
uff hala umay umay ağıt yakıyor gidenlere kalanlara kalbi acıyanlara
senin kalbin var mı?
peki orda benlik yer varmı?
bilirsin xl'ım ben var mıdır benim sığabileceğim yer yanında...
bir bataklık gibi belirsizlik.
aklıma gelmeyecek şeyleri başıma getiriyorum . hayatta istemem , yapmam dediğim şeyleri yapıyor. yaşıyorum.
ama belirsizlik bir bataklık gibi pis kokulu ve beni içine çekiyor. oysaki her insan gibi klasik istekler peşindeyim. kendime inanamıyorum. sevginin dalgalı, karışık tuzlu, bazen karanlık bazense mavimsi suyunun içinde yüzüyorum.
kulaçlarım ona doğru. ama sanki o bir adada düşünceleri, geçmişi, sevgisi oturuyor benim yüzmemi izliyor gibi.
ona doğru benim hayat çizgim ama sanki bu onu görmüyor gibi o adadan.
biliyorum zor değil hayat. hele ki atlatmamız gereken çok fırtına var onuda biliyorum ama ben her dalgaya güçlü bakıyorum
keşke oda görse bu isteğimi
bir yandan zaten herşey çok belirsiz, istekler umutlar hayaller....
belirsizliğin içinde tükenmesin istiyorum.
tükenen biz olmayalım istiyorum
sorarım sana çok şey mi istiyorum

ölmeye çağrı 1

ölmeyi diliyorum şuan.
bir korkak gibi kaçmayı diliyorum .
ne zormuş büyümek ve yaşamak
korkağım ben yorgunum
hiç savaşçı olamadım gene olamıcam demek istiyorum.
kayalara denizlere içkiye vurasım var kendimi.
anlamıyorlar beni sözlük. oysaki çok açık perdelerim
kurallarım çok kolay ve açık.
anlamıyorlar beni
bende hayatı
ölesim var .
ölmek için sebebim çok gibi yine
ama bu sefer daha ciddi bakışım ölüme
daha güçlü , daha sert
ah sözlük anlamıyor o bile beni.
boğuluyorum
hayat ne zormuş niye söylemedin bana
senin hayalin, umutun yetmez yeşertmeye bir ölüyü niye demedin bana
niye ölmek kolay değil yaşamak gibi demedin bana
niye sözlük
yoksa sen demi anlamıyorsun beni herkes gibi
anlamsızlık ne garip şey sözlük
ıslanmak gözyaşlarıyla ne sıcak.
ve kalbim ne kadar kör ve lal
ah sözlük ölesim var
git desene bana.

kazık yenilen bir günün isyanı

insanlar niye yalancı ve niye yapamıcakları işlere el atıyorlar.
niye yapıcı olmak yerine yıkıcılar
canıma cıyor sözlük.
ağlamaktan gözümde birşey çıktı tek gözlü bişi oldum çıktım
canım acıyor çok. ne yaptım nedir bendeki eksik bilemiyorum .
yüreğim acıyor. istediğim hiç bir şey yolunda değil.
4 aydır uğraştığım. ingilizce cevirileri için bir sürü para verdiğim. haftalardır uyumayıp yaptığım ödevin yanlı olduğunu öğrendim dün. şimdiyse iki gün içinde yeni doğru ödev yap denildi. lakin hocaya yardım istemek için gittiğimde bu saatden sonra birşey yapamıcamı söylediler. ee şimdi ne olucak yani. ben ödevi yapmalımıyım yapmamalımıyım?
anladıysan bişi söyle bana sözlük.
yüksek lisansında akademininde eğitim hayatınında bu ülke koşulununda sanat tarihi bölümününde diye giden küfürleri atmenin kimseye faydası oluyacağını biliyorum
tek istediğim akademik bir çalışma içinde olmaktı
ama uygun değilmişim işte
bir sen salaksın çık odandam git burdan denilmedi yüzüme
onuda söyletmelimiyim sözlük
başarısızlık mıdır bu
canım acıyor.
kurtuluş nerede?
derlerya bazen cahillik en iyi mutluıluk diye.
keşke cahil kalsaydım
lise bitiminde evlenseydim tek derdim akşam ne yemek yapsam olsaydı
canım acıyor
akademik toplumun içindeki kurtlarlka savaşacak gücüm hiç yok
çünkü ben çok basit ve safım sözlük
beni kirletirmisin
saflığımı elimden alırmısın
cin olup adam çarpma yı bana öğretirmisin?

benzetmeler 1

içi kurum dolu bir soba borusu gibiyim.
duman dolu içim sanki, siyah zift dolu
aslında iyi olmam gerekirken niyedir bu sıkıntı çözebilmiş değilim
iyice dellendim
ince çizgiler üzerinde yürüyebilcek bedende değil ken
incecik bir hat üzerinde bedenim
garip olan herşey bana normal artık sanki
boşa kürek çektiğimi bilew bile denizler ortasındayım
feneri göremiyorum artık
yolcu gemileride yok
lost'u izlemeden lost'a karıştık mı ne
kafam karışık belli değil mi.

....

bir selama muhtacım gene
yine yalnızlığın bataklığında yüzüyorum
düşün artık ne durumdayım
yoruldum
basit bir hayatın içinde daha da basitleştikçe herşey iyice bunalıyorum
kimsesisizim sözlük
yok işte kimsem yok
sessizlik kulağımda azrail gibi birçok şey fısıldıyor.
yoruldum
kendimden bıktım ama yalnızlıktan daha da

sensiz kalacak bu sehir

sen gittin.aşkı bitirmiş , zafer kazanmış bir yiğit olarak hissederken sen ,şehir ve ben sensizlikle kıvranacağız .bilmiyorsun işte sen bunu.sen bitirdiğin bir ilişkinin zaferiyle sarhoş,bense soğuk ,rüzgarlı bir şehirle beraber suskun. sen bilmiyorsun ama bu şehirde günler artık hep sensiz,sensiz bu deniz ve sensiz bu yollar.bilmem ne kadar yaşarım burda yada bu şehir sensiz daha ne kadar içinde barındırır beni.giden sevgili duy beni,sensiz kalmasın bu şehir.yada git yakarak şehrimizi.

tadin kaldi

yaşanmamışlık sardı ruhumu yine. ve düşündükce deli olduğum günler geldi cattı önüme.
sevgili anlasana tadın kaldı bu bedende.
gittin şimdi sen, kabullen dedin bitirdin
ama dedimya işte sevgili. yaşanan günlerde,edilen sohbetlerde,uyunan gecelerde senden parcalar var
hala. agzımda dudağının tadı, kalbimde aşkının acılı, kremsi tadı...
herşeyde, herkeste aynı tadı aramaya calışan bir kız kaldı burda
sen gittin sevgili. tamam kabullendimde. lakin dedimya tadın kaldı bu bedende.
acılıyım efkar dopdolu içim nedenini bilmediğim isyan bayrakları sallanıyorum ruhumun heryerinde görenler tanımıyor beni ve ben kendi içimdeki savaşımı kaybetmekten yorgun,acılı vede bunalımlı...
aslında bir sözlük yazarına uymuyacak davranışlar içindeyim susuyorum,susmak yazara uymaz değilmi cümleler kurmalı düşünmeli bir yazar bense susmayyı hedefledim ruhumu bedenımı susturma eylemi içindeyim
birdek gözümdeki yaşları susturamadım bırde ruhumdaki isyanı.....
ölüm koksa burnuma isyanım ölse katili belli olmasa diyorum ama sonunda katilin tek ben olduğumu gösteriyor aynalar.oysakı ben aynalara küsüm.yansımamı izlemekten yıllar önce utandım
susuyorum ama işte tutamadım kendime verdiğim sözü
ruhum yine konustu seslendiremediği kelimeleri buraya döktü....
seni seviyorum hala birşeyleri sevme isteği var içimde oysaki ben insanları tanıdıkca sogumustum sevmekten ve karar vermiştim en iyisi sevmemek yada sevgiyi bir kaç hayvana vermekti ama demekki sevilcek birşeyler daha varmış sen gibi....

güneş doğduğu bir gün

bugün yeni bir gün doğdu sözlük.
o vardı yanımda gün daha sıcak gün daha anlamlı gökyüzü daha bir kırmızıydı.
yaşam süprizlerle dolu.beklenmedik kişiler çalar kapını bir gün derler inanmazdım.beklediğim bir duygu beklemediğim anda çaldı kapımı.
tercihler secenekler olaylar ........... ne kadar karmaşık.kim yönlendiriyor bunları biliyormusun?
kimin eseri bu olanlar
sorgulama yaşa.anı yaşa ve düşünme dedik içimize.
içimiz mutlu ve hafif alkollü.
şimdi gün daha sıcak.gün taptaze ve gün benle, onla
o ise benle.
iyi bir şey bu sanırım.acaba bir ödül mü? son günlerdeki umutsuzluğa bir ışık mı?
bak yine sorguladım.uyurken o ben bakıyorum yeni günüme.
gün taptaze, gün sıcak, gün sarhoş, gün bizim ve gün kırmızı.aynı kadehdeki şarap gibi.......

büyüyorum

sensiz hergecen gün daha bir yeniliyorum kendimi
beni bıraktığın gibi değilim
gözü yaşlı küçük kız çoçuğu yok artık ardında
şimdi dimdik ayakta bir beden var ve ruhunu kirletmeyen bir insan var sana inat
anla giden ey insan
ardındakilr değişti.hayata ve zamana ayak uydurdu
artık senle değil günleri
ve senin için değil yaşadığı günleri
tek söylemek istediği şu sana o küçük kızın
ey bırakıp giden büyük insan
bak bende büyüyorum

umutla beklemek

umut yeşermeyen bir tohum bu toprakta
o yüzden beklemek en büyük aptallık
çoraklığın içinde var olsun diye bir ağacı...

senin icin kelimelerim bitti

sen gittin
ve ben senin için biriktiridğim tüm güzel kelimeleri sildim
sen yokluğu seçtikçe ben senin için yazdığım tüm şiirleri yok ettim
sen arkanda beni buldukca
ve kalan giden rollerini bize yazdıkca
senin için kelimelerim bitti
o yüzden artık noktamsın sen.
bense lal bir bülbül.
gül'ün adını unutan...

hayat

hayat bır ırmak gıbı bazen az sulu bazen kaynaklardan gelen sularla taskın oluyor
hayat bazen mevsımler gıbı garıp davranıyor
kar beklenırken gunes acıyor
yagmur gelsın dıye dualar edılıyor kuraklıgın ortasında ruzgarlar esıyor
hayat bazen bır kus gıbı
uculuyor kanat cırpılıyor yorulmadan lakın bır avcı gelıp vurabılıyor kusu kanadından

dipten ve derinden

dipten ve derinden gelen seslerimdi bunlar sana
en acılı en istekli melodiler gibiydi cümlelerim
hep gitmelerin üzerineydi senin sözlerin
benimkilerse hep kal diye başlıyordu.
dipten ve derinden geliyordu haykırışlarım
en uçra köşesinde bedenimin sen yazıyordun
kan kırmızı bir renkte
sense siyaha tutsak bir yolcu
gidiyordun
dipten ve derinden bir nefretle küfrediyordum sana
her adım attıkça benden uzağa.

beni benimle birak

yanında beni götürme
tek sen git sevgili
gitmeyi seçtiğin gibi
şimdi bırak burada
yalnızlığım ve anılarımla beni
hadi git
beni benimle bırak
yanında götürme anılarımızı ve beni
git
gitmeyi seçen sensin
kalmayı ise ben
o yüzden şimdi git
hadi beni benimle bırak ama giderken.

ağlamak güzeldir

ağlamak güzeldir dedi adam
şimdi sil göz yaşını ve git karşımdan
irkilde kız beklediği değildi bu ondan
düne kadar sevdiğine iltifat eden erkeği aradı bir an
karşısındaki sözler savuruyordu her an
ve ağlamak güzeldir diyordu o an
kadın kalktı masadan.
akan son gözyaşınıda sildi
ve erkeğine bakarak
ağlamak güzeldi, ağlanacak bir erkeği olduğuna inanan kadına
şimdiyse bir leşe bakar gibi gözlerim bitti
gözyaşım ise o leş gibi ölüler içindir şimdi dedi...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

mezarlık

buz gibi gözüküyor hepsi. girdiğin her mezarlıkta kocaman bir sessizlik. büyük bir yalnızlık. ne garip insan dünyada hep yalnız olmamak için yaşar ve savaş ederken ölünce ne kadar masum ne kadar yalnız ve ne kadar kendinle baş başa kalıyor.

yaptığın iyilik kötülük, paran, sevgilin, kırdığın insanlar, seviştiğin erkek ya da kadınlar. sensiz yapamamlar, sen ölürsen bende ölürüm aşkımlar. yok hiç biri yok. yalan dünya diye bahsedilen hayat türkülerde olduğu gibi çıkıyor insanın karşısına. çok garip.

hayat yalan işte , yatağında sana sarılıp sensiz yapamam diyen kadın yok mesela .günümüzde ne aşklar yalnızlığı alıyor ne de ölümler. eskiden trak kültüründe ölen erkeğin en sevdiği eşide onunla beraber gömülürmüş şimdi hangi kadına desen yok canım aşkım sen git ben arkandan gelirim der sadece. kimse ölen için ağlamaz. herkes kendininde öleceği gerçeğiyle yüzleştiğinden cenaze törenleri bol gözyaşılı olur.

ne diyorduk? ha mezarlık demiştik, mezarlıklar bir çok insanın ürktüğü , gitmediği, yanından geçerken başını çevirmediği yerler. oysaki ne kadar şehir içinde ve ne kadar yakın insana.

niye düşünmez insan ölümü biri ölmedikçe ya da hasta olmadıkça. oysaki ölüm burda mezarlıktan bile soğuk olarak içimizde. gerçi içimiz yoğun yaşarken kin nefret aşk sevgi arzu hırs ... ölümün yeri yok gibi. sanki siz ölmüyeceksiniz sadece ölenler mezarlıkta olanlar. iyide kuzum mezarlıklar çok yakın sana, şehir içinde...

bitmiyor

her şey bitiyor görüyor insan.
zaman bitiyor elindeki
aşk bitiyor
hayat bitiyor ama şu gözyaşı hiç bitmiyor
nasıl bir şey bu anlamıyorum
nasıl üretiyor bedenim bu kadar tuzlu ve acı yüklü şeyi.
niye acı bir kokusu vardır göz yaşının, niye tuzludur?
içimizde acılı bir deniz mi var yahu
neden akar bu gözlerden bu deniz?
yanaklara süzülür
niye ağlar insan?
niye boğulur kendi acılı denizinde?

boğuluyorum şuan
dertleri zevk edindim bende neşe ne arar çalıyor ruhumun bir köşesinde
gözyaşlarımız bitti mi sandın diyor ardından
gerçği gözyaşımızın tadı aynı da dedi sanki içimdeki acılı kız
söyleniyor bişiler
hep aynı çıkış noktası şarkıların

niye ağlıyor insan?
ağlamayı kesip bunu düşünmeye koyulmak ne garip
kadınlar mı çok ağlar erkekler mi?
niye bir kötü olay olunca anam ağladı deriz?
ben varken niye annem ağlıyor?

niye tükenmiyor bu gözyaşı denizi içimizde
niye boğulup ölmüyor ruhum o denizin içinde?

kesik

elim kolum kesik içinde şimdi
bir yaramaz çocuğun dizleri gibi dizlerim
yürümek giç bu kadar zor olmamıştı oysaki. ilk adımlarımda alkışlar vardır. düşmek üzereyken beni tutan...

şimdiyse düşüyorum kalkıyorum. birileri el uzatıyor tam elimi tutunca kalkmamı beklemeden sürüklüyorlar beni

elim kolum kesik o yüzden şimdi
dirseklerim yara içinde
taşlar girmiş küçük küçük yaralarımın içine
temizleyecek bezim yok temiz.
yara bandı olucak bir öpücüğüm yok
öpeyimde geçsin diyenlerim ben büyüdükçe yok oldu

gün geçtikçe daha zor yürümek
ve daha kolay artık düşmek

siyah yada beyaz hiç önemli değil etrafımın ne renk olduğu
tüm renklerin içinde bir kirlilik var işte

düşüyorum sürekli
elim kolum kesik, ,yara bere içinde

oysaki ne güzel alkışlardı beni her adım atışımda
el ele giderdik babamla okula
ya da annem yanımdaydı daha düne kadar yürürken bilmediğim yollarda

şimdilerde en bilindik yolda düşüyorum
yürümek ne zormuş oysaki
bebekken bu kadar yormadı beni yollar
ve bu kadar toz toprak yr öpmedi dudaklarım

düşüyorum
elimi tutan birini aramıyor artık gözlerim
elini uzatan birini görünce korkuyorum
biliyorum çünkü kimse boşuna el uzatmıyor

ellerim yüzüm başım alnım
dizlerim yara bere kesik içinde
kan heryer kan
damla damla gözyaşım gibi
kan ve gözyaşı içinde boğuluyorum
o yüzden bu düşmelerim

kocaman sessizlik
her düşüşümde ay demeye korkan bir kız oldum işte
eskiden her ağladığımda yaramöı temizleyen birileri vardı
şimdi ben kendi yarama bile faydasızım
yürüyemiyorum bak
elim kolum kesik içinde
kan
bir yığın kan içinde ışıkla aydınlık yolu arıyorum
lakin hr aydınlık yolda düşüyorum
yürümek ne zor
bak işte
gene elim kolum yara bere içinde

ve ben artık emekleyen bir çocuk
bir yeni doğmuş bebek
yürümeyi yeniden öğrenesi...

herkes uyurken

herkes uyurken ben
ruhum ellerimde
kalbim yakılmış
ve yok
bedenım ise sahipsizken
kelimeler yüklüydüm
ve herkes uyurken birileriyle
ya da yalnızken, sarılırken yastıklara
ben
tekliğin, ıssızlığın melodisiyle
bir bardak şaraba armağan bır gençliğimi
içiyorum, bir ben

herkes uyurken
kelimelerim anlamsız
cümlelerim yüklemsiz
ve eylemlerim sonuçsuzken
sevgi yüklüydüm
ve herkes uyurken bir yerlerde
ya da yanı başımda , sessiz bana dönük
ben
duyulmayan, okunmayan bir şiirin
ilk mısrasını bitiren acemi bir şair
yazıyorum kendimi
bir benim bildiğim dilde

kocaman boşluk

tüm olan bitenden sonra ve tüm bu kocaman elimdeki zaman dilimiyle birlikte elimde sadece kocaman bewni herşeyi yutacak bir boşluk var. kocaman bir boşluk

tüm yaşananları bir kenara atınca ya da ne bilim hayatımdan tüm yaşadığımzı şeyleri çıkarınca yaşanması gereken ve belkide benim şuan hiçte yaşamayı istemediğim bir boş zaman kalıyor işte. oysaki sanmıştım ki ben ve biz kocaman bir hayattık. benim yaşamım bir kamp yeri değildi bildiğin bir ovaydı ve yerleşim mümkündü...
ama işte o işler benim hayal ettiğim gibi değilmiş.
gelip geçen insanlar
hayal edilip boşa giden planlar
bir ömürlük denilip bir ana sığmayan sevdalar.

işte tüm bu şeyler ardında bana kalan kocaman bir boşluk
ve zaman
ne için , kim için , niye yaşanacağı belli olmayan kocaman bir zaman
oysaki zamansızlık ne güzeldi. az zamanda çok şey paylaşmak ne anlamlıydı.

anlamlı ama yorucu günlerim nerede?
neden koşturmaktan terlemiyor bu beden? sadece tek sıkıntısı yazın gelmesinden

sözde bahar gelince insanlar da yeşerirdi hani,
aşk insanı kıpır kıpır ederdi.
geçtim aşkı hani insan yeşerirdi umutu , isteği , azimi.
peki bende ne var?
kocaman bir boşluk.
ve ne işe yaradığı belli olmayan kocaman bir zaman

yalnızlığın melodisini kulağımdan kalbime akıttım şimdi
en azından kalbim dolu şimdi. hemde çok tanıdık bir şey var orda
kocaman bir yalnızlık...

hayat bana bu yaşımda kocaman biryanlızlık kocaman bir boşluk,ve onun keyif çatacağı kocaman bir zaman verdi.
şükretmeliyim değil mi?
tüm bu olanları şükrederek mi izlemeliyim?

bilemedim şimdi ama nasılsa bunu düşünecek kocaman bir zamanım
ve ondan daha kocaman bir boşluğum var...

ölümü çağırmak

evet ölüm hadi seni çağırıyorum gel buraya
niye çağırdığında gelmezsin insana
niye neyi beklersin sinsice?
gel işte yakınım sana
bir nefes uzağın bir bakış yakınındayım
gelsene
alsana
bırakmasana beni burada

çağırınca nişye kaçarsın
niye ben buradayım deyip hep yokluğu oynarsın

gel işte burdayım
alsana
artık bu canı
niye yarar bu beden
isteksizim işte
hayatını al sok bir yerine
bedenimi al kirlet at çürüt
ama al şunu işte
bak nasıl nefessiz
bak nasıl acılı.
alsana ulan
nerdesin
duy sesimi
gelsene hadi
neden gidiyorsun
oysaki nasılda yakındın demin
korkaksın benden korkak
bir işe yaramaz canı alamadan gidiyorsun
sanırım sende anladın muhtaçlığımı ondan bu yaşa sürün demelerin

yok oluşlar

ben tüm yok oluşları seçtim
tüm yollar bana kapalı
tüm seçenekler zaten seçilmiş
ve tüm insanlık birden silinmiş

gitmelerim, kalmalarım
ardımda bırakıp kaçtıklarım
beni bırakacağını hissedip ondan önce adım attıklarım
hepsi ama hepsi orda
ve ben tüm yok oluşları seçen bir kadın

kadınlık nedir bilmeye gerek görmeden
işnsanlığın şifreleriyle iletişim halindeyken
tüm yolların doluluğu
ve de tüm bu yolların çamurluluğu
durdurdu beni
o yüzdendir ki ben tüm yok oluşlarım seçtim

yiyenler, içenler
bir şarap şiesinin içinde ölenler
içmeden sarhoş olanlar
sarhoşluğu aşkla tadanlar
hepsia am hepsi bir masada otururken bir arada
ben tüm yok oluşları seçtim
alkolün adı olan biri oldum gittim

gitmelerin tadını en iyi bilen oldum sonra
kalmanınsa ta kendisiydim ama kimseye demedim
gitsemde yollarım kapalıydı işte
gitmelerim bir adım kalmalarım bir ömürdü
ve ben tüm yok oluşları seçtim

birileri için yaşamak
birilerinin yaşamında tam olmak
işte tam ben bu seçeneği gördüğümde kör oldu gözlerim
kör öldü badem gözlü oldum sonra
ondan dolayıdır benim
tüm yok oluşları seçişlerim

yok olmak kaldı bir bana
başka bir seçeneği sunmadı
ne insanlık ne tanrı bu kuluna
o yüzdendir işte
tamda bu yüzden
bu canlı tüm yok oluşları seçti
bir iki satır arası gizlenmiş herkesin bildiği bir kelime olup
yok olup gitti.