bir merhabayla başladı sanki
bir merhaba çok anlamlıymış gibi geldi o an
bir merhaba diyen ağız vardı karşımda
ya da bir el cidden istekle ve ben burdayım der gibi merhaba'yı yazan
merhabasına selamla karşılık verdim ne anlama gelirdi bilmeden. nasılsın dedim klasikliğimden ödün vermeden. iyiyim dedi ya sen
iyiyim demek kendimi ona anlatmakta yetmez sandım. kendimce durumumu espirili dille anlattım
güldü
ilk kez gülen birine sıcacık gülümedim
onun şaşkın ve istekli gülüşüne karşılık verdim
sonra başladı kelimeler, cümleler, hikayeler, anılar, dertler, gündemler...
saatler ilerledi
ben daha da anlat dedikçe rahat ol zamanımız bol dedi
sustuğumda tanıt daha da kendini bana, öğreneyim seni adım adım ilerleyeyim ruhuna dedi
kapılarım hiç kimseye açılmadığı kadar açıldı önünde kırmızı halılar açılarak.
ilerledi, adım adım yavaş yavaş
durdu sonra
sen de adım at dedi
herşey karşılıklı sen ne kadar adım atarsan bende o kadar atarım dedi
oysaki bir ilkokulda oynardım biz bunu . diyemedim ona ürktüm
adım atmayı bıraktım koştum ona. koşularıma engel koydu sonra
silkindim birden kayınca ayağım bir anda
dedim nedir bu halin kelime anlamı
sözlükler karıştırdım sonra
bu bir merhabaya niye bu kadar önem verdin sen dedim içime
kocaman bir kelime belirdi sonra
HEYECAN
en umulmadık, en muhtaç ya da en istekli bir anda zikredilen bir merhaba'nın bedende ruhta kalpte tende oluşturduğu şeydi HEYECAN
heyecanım hoşlanmak olurmuydu?
hoşlansam doğru olurmuydu?
düşündüm
düşündüm
ve gördüm
benim heyecanım kendime
onunki ise şimdilik herkese...
18 Eylül 2009 Cuma
heyecan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder