31 Mayıs 2013 Cuma

koku

duruma göre insan da bir umut ortaya çıkaran, ortamı, insanı güzel kokmasını sağlayan dünyanın en iyi icadlarından biri bence.

önceden bu kadar önemli bir şey olduğunu düşünmüyordum. ta ki hastalık, hastane kokusuyla tanışıncaya kadar.

yer; çanakkale 18 mart üniversitesi tıp fakültesi araştırma hastanesi e blok.3 kişilik oda, refakatçiler ve misafirlerle 25 kişiyi aldığı görülen odanın bir uçuna yerleştirilmiş, herhangi bir havalandırması olmayan tuvalet ve banyo. tuvalette dahiliye hastalarına ait sürekli biriktirilen , incelenmek için bir kenara koyulmuş idrar örnekleri, 5 lt'lik erikli şişesinde. yine bu hastaların serum ve iğnelerine karışan kan kokusu, kendi hastamızın bacağından akan irinli kanlı apsenin dokunanın üzerine sinen yanık kokusu...
yara pansuman edilirken pansumanı yapanın yüzündeki o tiksinme ifadesinin kendine has ortaya salınmayan acıma kokusu...
sabahın 9'u , nöbet değişiminden sonra yeni yıkanmış saçlarıyla ve üzerine sıktığı parfümle odaya giren hemşire...

işte bu koku, o tansiyon ölçülüp, verilen iki ilaç şırınga edilinceye kadar odayı saran o şekerli, çiçeksi bahar kokusu. tüm o sürede diğer kokuları yok eden koku...

kokudan anlamayan, klasik anne kokularından başkasına güzel demeyen kadının bile hoşuna giden, "içimizi açtı değil mi ? "dediği koku. sonrasında koşulup numarası adı öğrenilen koku...

aslında hastanenin duvarları dışında hayatın devam ettiği, baharın gidip yazın gelmeye başladığını ve aslında bazı şeylerin güzel şeylerle silinebileceğini, unutulabileceğini anımsatabilen,buna dair bir umut doğurtabilen hemşirenin parfüm kokusu...

hemşireler güzel koksun, bedava parfüm dağıtılsın onlara. ne olur!

benim bir annem var


günlerdir bu cümle dilimde . "benim bir annem var" zten sıkıntı da bu. sadece bir tane, tek, yitirildiği an can yakacak bir eksikliğin ta kendisi anne.

günlerdir hastalığı sebebiyle  hastane köşesinde, bizden uzakta, sadece telefon üzerinden nasılsınlar iyiyimlerle  haberleşebildiğimiz bir annem var benim.

annemin yanında, hastane de 4 gün geçirdim. 4 gün toplasak 10 saat uyumadım. ama keşke hiç uyumasaydım.
insan bir saniyeyi boş geçirmek istemiyor.
daha fazla görmek istiyor onu, daha fazla hafızaya almak.


sabaha karşı o uyurken düşünüyorum.
düşüncelerim utandırıyor beni.
utanmaz bir evlad olduğum aklıma geliyor.
son bir kaç aydır, işsizlik, iyi gitmeyen ilişkiler, giden adamlar, kendi içsel sağlık sorunlarım, beden olarak yıpranışım, kendimle- arkadaşlarımla savaşım falan filan...
bunlara o kadar çok odaklanmış o kadar kör olmuşum ki, annemi öylece yalnızlığın içine atıvermişim.

dün bir komşumuz annemin evdeyken yaşadığı bir olayı anlattığına şaşırıp kaldım. benim niye haberim yoktu bu olandan? ben neredeydim, anlatmak istedi de ben mi dinlememiştim yoksa?
işte bu en fenası.

hep birileriyle aramda köprüler oluşturmaya çalıştım, olmayınca acı çektim, köprünün iplerini salan insanların ardından ağladım...

şimdi bakıyorum da hayatımdaki asıl köprü ailemmiş.
bir tek onların ayaklarının güçlü olması lazımmış.
keşke anne hasreti,  kaybetme korkusu olmadan bunu anlasaymışım.
umarım çok geç değildir bir şeyler için.

benim bir annem var, hayal kurmayı sevmem ben derken, yalnızlıktan, hastane kokusundan bunalarak şimdilerde hayaller kuran, telefondan bize onları sırasıyla heyecanla anlatan bir annem var hem de.

canımın acısını bir tek ben biliyorum ama maalesef onun çektiği acının yakınından bile geçemiyorum.

17 Mayıs 2013 Cuma

melodik sevişmeler

yeni bir blogumuz var artık
kardeşimiz
sevip sevip büyüteceğimiz ...
yeniliklere ilk merhabalardan biri

bir ara göz atarsınız belki ha?

http://melodiksevismeler.blogspot.com/


bekliyoruz sizi de, avcumuzda çok güzel melodilerle

14 Mayıs 2013 Salı

Mal de l'amor




yanık koksun her yer, fazlaca yansın, kül olsun. kül uçuşur, yok oluruz belki...

belkilere gömülmüş bir aşk.

aşk sarhoşluğu gibi bir şarkı. yasmin levy harikası.


her dinleyen başka yorumlar tabi, gerçekte vardır bir anlamı sözlerin elbet. ama daha da önemlisi sizin içinize ne fısıldadığı...


dinle!


sarhoş eden bir şarap tadı,

rüzgarda dağılan sevgili saçı,
uçuşan hayaller bak orada...

bir aşk şaşkınlığı,

çokca kendini kaybetmeler,
bir yara armağan edilen hayatlar...

dinle!

belki sendeki etkisi çok farklı olur, olmazsa da aşıksın demektir zaten.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

keyif cigarası




çokca keyif cigarası
yeşillikler içinde uçuşan kelebek


size kalmış işte, ben paylaşırım sadece

hatalı kodlama

satırlar arasına gizlemek istediğim hüzünlerim,
sadece bana ait olan acılarım,
anlatsam da aslında kimse tarafından anlaşılmayacak mevzularım,
çok sevmelerim,
aslında hiç sevilmeyişlerim,
kendime olan acımasızlığım,
insanlara karşı beslediğim sabrım,
aslında hiç olmak istemediğim karekterlere bulanışım,
karaktersizliği isim edinmiş insanlara selam verişlerim,
kadınlığımı yaşamadan harcayışım,
harcanışım,
harcanmak için gönüllü oluşum,
degersizleştirmem kendimi,
değerli görmem herkesi,
değer biçilmesi bırakılmış sözleri herkese anlam yükleyerek söyleyişlerim,
gülümseyişim,
sıcaklığından bir gıdım kaybetmeyen ağzım, ağız dolusu kahkaham,
çokca içime akıtılan göz yaşım,
gözyaşıyla köpüren acılarım,
acıyı sevmeye başlayışlarım,
özlemelerim,
hiç özlenmiyor oluşlarım,
yazmaya çalışma isteğim,
az kelime tüketişim,
çok kelime bilip hiç kullanamayışım,
küfürlerim,
küfrederken kızarışım,
utanışlarım,
utanmazsızca konuşmalarım,
ahlaksızlığım,
öldürülmesi gereken orospu yanlarım,
temizliğim,
saflığım,
safca kabul edişlerim,
verilenleri değerli görüp fazlaca kendimi tüketişim,
tükenişim,
tüketilişim,
güldürmeyi sevişim,
güldürmek için uğraşım,
alay edilişlerim,
alaycı sevişleri bile değerli sanışım,
sanrılarım,
sankilere gömülüşüm,
kendimi öldürüşüm,
toprağımı kendi atışım,
başarısızlığım,
başarıya yakın yollardan sapışım,
hatalı kararlarım,
hiç karar veremeyişim,
verdiğim kararları unutuşum,
unutturuluşuım,
özgürlüğüm,
hiç özgür olamayışım,
özgürlüğü satılışım,
hiç elime alamayışım,
tutsaklığım,
sevme adı altında bastırılışım,
amman sana bir şey olmasınların içindeki katledişim,
kansızlığım,
kan kaybedişim,
kendimi kaybedişim,
aslımı unutuşum,
asılsızlığım,
askıntı oluşum,
kendimi kesişim,
kanlı elimle kendi yaramı sevişim,
çürümelerim,
yeşermeye çalıştıkça kendi kökümü söküşüm,
sökülen iplerim,
aklımın salınmış ipleri,
delirişim,
deliliği sevişim,
insanlığım,
unutulan insanlığım,
insan değilmişim gibi davranılışım,
davranamadığım bıçağım,
kesemediğim sağlıksız ilişkilerim,
ilişikte duruşum,
iliştirilmiş bir yaşamı sürdürüşüm,
sürünüşüm,
süründüğüm yerdeki iz bırakışım,
silinmeyen hatıralarım,
hatırlamaya çalışmalarım,
çalınan hayatım,
çalınışım,
çaldığım kelimeler,
çalınan sevgim,
sevişlerim,
sevişmelerim,
tadım,
kokum,
tenim,
dilim,
yalayışım,
lisanım,
lisansızlığım,
noksanlığım,
yoksunluğum,
yoksulluğum,
yoklukla boğuluşum,
bok çukuruna atlayışım,
hiç bir şey olmamış gibi ayaklanaşım,
aylaklığım,
aykırılığım,
aydınlığım,
çokca karanlığım,
genim,
ailem,
yuvam,
kafesim,
yuvasızlığım,
kendime aitsizliğim,
annem,
babam,
birilerine benzeyişim,
kodum,
kodumunun hayatı,
hatalı yaradılışım,
zamansız yaşamalarım,
yanlış vakitte dünyaya gelişim...