31 Temmuz 2010 Cumartesi

beklemek



oysaki gecenin siyahı kadar bekledim seni
yani aydınlıktı aslında aşk
her gece doğan ay kadar

oysa ki beklemek vardı eylemlerim arasında
en çok derman gibi beklerdim seni hasta kıvamında

ama olmadı.
beklemek bekleyen içindi, beklenen için değil
oysa ki inanmıştım.
beklemenin en acılı yanlarını inançla sarmıştım.
olmadı...

30 Temmuz 2010 Cuma

doğumlar, kararlar, yeni hayatlar

doğdum, belki de pek istenilen bir evlad değildim ya da istenildim ah ah doğsun artık beklenildim hiç bilmiyorum. zaten nasıl doğduğun pekte önemli değil.
sadece var olman önemli dünya da
ve ben doğdum
bir temmuz sıcağı kavurmuşken gübü, tarihler 27 temmuz iken biraz geç kalınmış sancılarla kıvranan anne yüreğinden sökülüp, bedeninin içinden kirli, garip tatta bir havaya sahip hayatın içine bırakıldım.

benim için kutsal yaş ve kutsal bir tarih gibi 27. 07...

yaşlanma hissiatı değil ama bir isteksizlik yüklüydü bedenim ta ki o gece bir avuç dost yüreğinde çılgınca eğlenirken loş ortamda tek başıma sallarken kafamı şarkıya armağan etmişken ruhumu, ve saçlarım terle melodilerle savrulmuşken içimde oluşan bir aydınlığın beni daha yaşayacak günün var ve hepsini artık daha farklı yaşamalısın demesiyle silkindi içimdeki ölü...



sabah karşı serin esen bir rüzgara kendimizi vermiş üç sıkıntılı kadın olarak otururken hatta birimiz efkarla çekerken dumanı içine cigaranın bir şey oldu, aslında ne olduğunu tam da bilemedik.
ama uyandık
bir gece vakti hatta saatler 3 ü çoktan geçmişken , ağzımızda gecenin tam üçünde bile yokken, uyandık.

kararlar aldık en afillisinden.

bu sene ilk kez belki de hani o yıllar önce geç gelen bir sancıyla ve hatta vakumlu bir doğumla dünyaya gelen ben, tekrar doğdum.

doğdum gene sıcak bir temmuz gününün gecesinde. ve hatta bu sefer yalnız değildim.

bu sefer belki daha farklı acılar, pişmanlıklar, korkular, mutluluklar yaşayacağım. ama artık eskisi gibi olmayacak. tabi biliyorum kesip atamam içimdeki beni, uzak duramam ondan.

kirlenmekse adice ya da değişmekse adı ya da ne bilim yaramazlıksa, kuralsızlık, edepsizlik şu bu neyse işte
ona sahip oluyorum artık.

merhaba,
doğdum ben.
bugün yeni bir hayat'a daha sahibim.
elimden almaya çalışanları silerim...

19 Temmuz 2010 Pazartesi

kandırılmak

hep kandırılmak istedim. hep inandırılmak

yalan olduğunu bile bile, doğruymuşcasına güvenmek...
önceleri kolaydı.yaşadığıma, büyüyor olduğuma,sevildiğime,sevdiğime ve dahasına inanırdım,kandırırdım kendimi. budur derdim,sunulanlarla düzenini kur ve önce iyi olacağına inan kanır kendini...

sonra bir ilmik kaçtı,ipi çektim. söküldükçe gercekler sacıldı ortalığa...
maskelerımı temızleyen palyaço gıbıyımişim...
sirke hoşgeldın yazısı varmış alnımda, görememişim


yine kandırılmak istiyorum,gerçekler çok keyifsiz.

hoşgeldiniz sirke,hadi kandıralım birbirimizi

7 Temmuz 2010 Çarşamba

yoran diyalog

-nasılsın?
+ yaşıyorum işte,
...
+ hiç bitmeyecek gibi
- ne bitmeyecek gibi olan?
+ hayat, hiç sonlanmayacak gibi sanki. yani kazık çakmışım, duruyorum sabit. rüzgarlar esiyor, yağmur yağıyor ıslanıyorum, kar yağıyor donuyorum ama kımıldayamıyorum, kaçamıyorum. duruyorum.
durmak nedir bilir misin?
- durmak mı?
+ evet, olduğun yerde kalmak, ilerleyememek, yerinde saymak. yerinde kocaman bir iz bırakırken diğer topraklara adım atamamak...
- yorucu olmalı
+ yorulmak? yorucu değil sadece sarsıcı. sarsılıyorsun, üzülüyorsun durduğun yerde kendi içindeki tüm insanlığımı sömürüyorsun. içinde hayata dair ne varsa onu yok ediyorsun. bedenin yağmurlarda ıslanıp , kar da üşüyüp güneşte kururken sen sadece içini emiyorsun. çakılı durduğun yer bile besleyemiyor bir yerden sonra. yorucu değil hayır, yorucu olsa bir gün tüm gücünü toplayıp çakılı olduğun yerden çıkıp kaçmayı düşünemez ki insan
_ kaçabilecek misin peki?
+sürüneceğim, çakılı kalmaktan iyidir sürünmek, tüm bedenim iz bırakır bilmediğim topraklarda
- görecek biri var mı izini?
+ yok, olmasa da olur . elbet benim gibi bir yere çakılıp kalan biri vardır benden sonra. umut olurum belki. biri gitmiş biri kaçmış biri sürünmüş ama iz bırakmış der ha? demez mi? bu umudu yeşertmek kupkuru içimde haram mı?

6 Temmuz 2010 Salı

içime sinmiyor

bir şeyler olup biterken bakmak, üzerime vazife biçilmiş sanki
canım acıyor , acıtılan canımı saracak eski bir pacavram bile yok gibi.
üzerimdeki deriyi koparsam yarama sarsam, yama olur mu ?

durduğum yerler, sohbet ettiğim kişiler, bir umut diye gülümsediğim cümleler hiç anlamlı değil.
ağır gelen şeyler var ve yükler oımuzlarımı çökertiyor.

hep yaptım bunu kendime, hep üzülecek bir şeyler buldum, yoksa yarattım. ama belli bir yaştan sonra aramama gerek kalmadı, sıralı sırasız düzenli düzensiz acılar, boşluklar, başarısızlıklar sarmalar oldu etrafımı

yediğim ekmek midemi doldurmuyor, doymuyorum. midem dolsa ruhum açlığını haykırıyor...
müziklere veriyorum kendimi, notalar arası koşturuyorum. sol anahtarı ile açılacak bir kapı bile bulamıyorum, ruhum nefes alsın diye...

olmuş olacak ne varsa umurumda olmuyor sanki
neyi aradığımı bilmeden bakıyorum, düşünüyorum, istiyorum ama isteklerimi söylemeye bile utanıyorum

eskiden bitirilen her kadeh sarhoşluğa yakın, beyin oyunlarına birer merhaba gibiydi.
artık içime akıttığım her içki sadece yudumlanılıyor ama tad alınmıyor, sarhoşluk ise yok
sanki su gibi her şey, mide dolduruyor ama beynimi etkilemiyor

o kadar özledim ki sarhoşluğu, kırmızı yanağımı, gülümseyen yüzümü

içime sinmiyor bir şeyler, içim ne istiyor bilmiyorum.
bilmemek canımı sıkıyor ve canım bir mengene de adını, şeklini, varlığını yitiriyor...
bu da bir merdiven gibi ama çıkabilecek hal kalmadı gibi...

2 Temmuz 2010 Cuma

tamamlanamamak

cennetteydi adem . ve yarısı vardı din kitaplarında anlatılan onun kemiği bir parçasıyla yaratıldığı söylenen. adem ile havva tanıştırıldı sonra. kendi parçasından birinin varlığı mutluluk denilen şeyi ortaya çıkardı.ç belki sonra mutluluk sevgiyi doğurdu sevgi aşkı... eş ruh, ruh ikizi belki de bu dönemde daha varlığını ortaya koydu.
sonra kovuldu, dünyaya yollanıldı. ayrı diyarlara atıldı iki insan, 1 adet eş ruh, aynı bedenden iki kişi...
zaman geçti, acılar çekildi. kavuşuldu. tam olabilme çabasında belki de dünyavi zevkler bahçesinde birlikte olundu.
çoğalındı. üremek tam olmaya yakındı belki.
ama olmadı. insan daha ademle havvadan beri hep yarım. hep bir eksiği var. ya kadın ruh eşini arıyor ya adam kendi bedeninden birini. belki de o yüzden kadın kalbiyle erkek gözüyle sever. biri ruhu biri bedeni aradığından.
o yüzden tam olmak, tamamlanmak yasak, uzak, zor bu ırka.
tamamlanamamak bir beddua, cennetten kovuluşun bir izi belki de. alın yazımız, tenimiz, kaderimiz, insanlığımızda bir kod...