11 Mart 2011 Cuma

gülen insanlar, gülenler, güldürdüklerim, güldürmeyi seçtiklerim...

gülmek nedir diye düşündüm bugün. neydi gülmek? ağzı iki yana uzayacak şekilde büyüterek açıp, içten gelen garip ama şen bir ses çıkararak anlam kazanan eylem miydi sadece ya da daha ötesi mi vardı.

eskinin türkçe sözlük 'lerinin yerini alanm ekşi , itü sözlük gibi sitelere göz attığımda hoşuma giden bir kaç tanım avrdı. önce onu paylaşasım var sonra ise neden gülmek nediri sorguladığıma gelicem, haberin ola.

itü sözlükte biri;
"yapılan bir araştırmaya göre insanların karakterini ele veren, duyguların dışa vurumudur.

maymunlarınkine benzeyen yüksek sesli ama kesik kesik gülüş: kendi şanslarına ya da başkalarının talihsizliğine gülerler. çoğu zaman başarısızlıktan korkarlar.

uluyanlar: kontrol edilemeyen, histerik gülüş, ilgi isteyen, bazen de hastalıklı kişiliğin belirtisidir.

at gibi horuldayanlar: ağızları kapalıyken, burun deliklerinden hava çıkararak kısa, yüksek sesli gülenler züppe bir kişiliğe sahiptirler. başarısızlık korkusu yaşarlar.

hafifçe ve alaycı gülenler: etrafındakilere sempati duymayan, hissiz, ham kişilerdir.

yüksek sesli, sıcak kahkahalar atanlar (gülerken göbekleri titrer): açık sözlü, güvenilir, sempatik ve sosyal insanlardır.

bıyık altından gülenler: içlerine kapanık görünüşlerine rağmen düşünceli ve iyidirler. bilmişlik taslayarak yanlış izlenim bırakabilirler.

kıkırdayanlar: kıkır kıkır gülenler flört etmeyi sever. etrafa sürekli cinsel mesaj vermekten hoşlanırlar. açık sözlü, güvenilir, sempatik ve sosyal insanlardır. " yazmış, demek ki kocaman sesli sesli gülen ben açık sözlü, güvenilir, sempatik mişim. düşününce sanki öyle ha

ekşi de ise;"gülmek mutlu olmakla nekadar örtüsür bilinmez ama anlik mutluluktur.bazen de bir tepkidir.cogu zamanda kendini asmak,kabugunu kirmak,basarmaktir.ne mutludur, en zor anlarda bile gülmeyi,gülebilmeyi basana..." demiş biri...

aziz nesin'de bir fikir beyan etmiş zamanında "gülmek, gülünen kişiye, yani gülünç olana bir toplumsal baskıdır. bizi güldüren şey, güldüğümüz kişide bulduğumuz eksikliklerdir. işte kişideki bu eksiklikler, o kişinin, toplumuna, sınıfına, çevresine uyarsızlıklarıdır...
gülmece yoluyla, gülünç olan üstüne toplumsal baskı kurulur. bu baskıyla gülünç olanla alay edilerek, onun kendisini istenilen doğrultuda düzelterek, uyarlanarak alaydan kurtulması istenir. gülmecenin dünyanın ilerlemesinde, elbette moral ilerlemesindeki işlevi budur."

neyse gerisini açıp okuruz zaten , biliyorsunuz
öze gelelim, asıl sebebimize.
güldürmeyi seviyorum biliyorsun, gülüyorum da seni güldürürken.
çevremdeki her insan gülsün, anlıkta olsa mutlu olsun eğlensin istiyorum

ama bugün bir şey anladım ki sanırım biraz yoruldum bu eylemden. yani hep diğerleri gülsüncülükten...

biriyle konuştum biraz önce, güldürmek için onu götüm çatladı, hatta kastırdım bolca saçmaladım
ama konusmanın sonundaki sessizlik canımı sıktı, sıkılan canım yorgunluğumuzu anımsattı.
insanların boş beleş gülüşmelerine artık sanki ihtiyaçım yok ha, aq gülmeyiversinler, güldürmeyeyim oldum bir an...

ben güldürmesemde birileri çıkıp güldürür nasılsa, hiç olmadı komedi filmleri, cem yılmazlar onlar bunlar var...

ben olmasamda olur.
peki beni asıl ne güldürüyor?
neye gülerim ben aslında, bunu insanları güldürmeye uğraşırken ki düşündüğüm kadar düşünüyor muyum? hayır !

bugün en azından bir kaç gün kimseyi güldürmemeyi hedefliyorum.
gülmeyelim, bakalım kaç kişi kalacağız

7 Mart 2011 Pazartesi

ah bu ben, ne yapmalıyım seni?

kendi kendime kafamı, ruhumu karıştırıyorum. oysa ki yapmayacaktım bunu, öyle karar almıştım ve uyguluyordum da başarılı bir şekilde.

ah benim insanları düşünen, ağlama duvarı olmaktan sıkıldım deyip ağlayana omuz olan tarafım,
ah benim yalnızım diyene sarılan kollarım,
ah benim kendince günah olduğunu bildiğim şeylere sırf birileri mutlu olsun diye ayak uyduran yanlarım,
ah benim aslında delice sevilmek isteyen kalbim,
ah benim olmayacağını bile bile amin dediğim dualarım,
ah benim bir umut belki olur diye bile içimden geçirmeden daldığım meseleler, olmayacağını bile bile adım atışlarım,
ah benim asla benim olmayacak adamlara tutunan ellerim, yüreğim,
ah benim hayal edip isteyen, planlar yapan, rüyalandıran beynim,
ah benim kanmayı, kandırmayı seven, sevdiren insanlığım
ah benim günahım, sevabım, isteğim, arzum,
ah benim bastırdıklarım, bastıramadıklarım, gizleyip saklayıp bazen olmadık zamanlarda olmadık kişilere yansıttıklarım,
ah benim bedenim , bir türlü sevemediğim,
ah benim ruhum, ağzına sıçıp , arada kirletip sonra temizleyip yeniden yeniden yıprattığım


bak gene bir deliktesin, kendi kendine girdin.
durup dururken garip bir oyunun, kandırmaların içindeyim.
yok artık bu son kandırma derken gene başardım anlık, günlük kandırılmalara dalmayı.

bakalım ne zaman ayılacak ruhum, bu gereksiz kandırışa ne zaman son verecek?