29 Nisan 2010 Perşembe

şarkılarda düşünmek seni bana getirmez ki

bu sabah yağmur var istanbul da yı dinleyen her kişinin en az bir kere takıldığı cümle. her şarkı da bir anı bir sevda bir insan barındıranlar için acı bir tokattır aslında bu cümle. defalarca dinlenen şarkılar belki yüzlerce kurulan geçmişe dair hayaller, anıların tazelenişi ve bu sırada fonda çalan şarkı ne o anı ne o insanı nesizi getirir size.o yüzden bu şarkı gerçektir, acı ama gerçek...

ruhunuza vurulan tokattır. üç dört dinlemede ayılırsınız. anlarsınız şarkılarda düşünmek onu size getirmez. o an başka bir şarkıya geçersiniz. mfö söyler;
senle beraber olsam da sevgilim,
ayrılsak da ölsek de bu yolda
hep yalnızlık yavrum yalnızlık ömür boyu
yalnızlık ömür boyu

işsizin günlüğü, sayfa 2

merhaba gene ben. her gün her gün yazmıyorum hem defter bitmesin diye hem de yazacak şeylerin yaşanan şeylerden bile az olmasından dolayı. unuttum sanma yani...
gecen gün canım çikolata istedi. markete gitmeden önce elimi cebe attım. boşluğa parmak atmak bu olsa gerek. feci bir hismiş lan günlük. neyse sonra o hisle avcumu yaladım çikolata isteğini unuttum.

sonra dün bir arkadaş uzun bir aradan sonra mesaj attı. yazmış şurdayım şunu yapıyorum. sen iş bulabildin mi? duydun mu özlemin kızı olmuş bla bla bla. yaşıtlarımın iş, aşk ve evliliklerine dair uzun mesaja karşın yazacak cümlelerim " ben iyiyim, yaşıyorum. ah ah çok sevindim bu habere " şeklinde olucaktı. lakin onu da yazamadım. kontür yok çünkü.

yoksullukla işsizlik birleşince boş cebe parmak atmaktan daha garip bir his kaplıyor insanın içini. parmak yiyen ben oluyorum sanki o an.

neyse
bu kadar. arabesk olmamak lazım ama insan varoş şarkıcıları dinleyerek kendini buluyor işsiz kaldıkça. en büyük eğlencem bas bas paraları leylaya bir daha mı geleceğiz dünyaya şarkısı. param olsun bascam leylaya parayı, bir daha mı gelcez lan diyeceğim ve dünyanın bir yerine atıcam parmağı.

saygılar...
işsizliğinin 2. yılını bitirmek üzere olan bir işsiz kız.
tek sahip olduğu sadece bu defter.

işsizin günlüğü sayfa 1

dün bugün yarın hepsinde aynı etiket ismimin önünde. iyi kız, akıllı kız, evde ama ya yazık tüm gün...
tüm bunları hakedip etmediğimigeçtiğimizde elimde yine o sıfat kalıyor. işsiz.
beş parasızlık deyimlerini arıyorum sözlüklerde . ve bulduklarımın yanındabakınız veriliyor ismimle.
böyle olunca işte delleniyor insan.
tek işim yazmak oluyor. baksana, akıl sağlığım bozuldu ona dair birgünlüğüm var. yalnız kaldım ona dair günlüğüm var.işim yok boşluktayım bak işte işsizlik günlüğüm var. ama tüm b u günlüklere dair sistemli bir çalışma yapıyorum. acaba günlükçülük mü benim işim? yoksa artık bir işim var mı?yemek içmek yatmak yaşamak dışında yeni faaliyetim günlük tutmak mı yoksa?
söylesene günlük. yeni işim sen misin?

6 Nisan 2010 Salı

gerçekse

"ya gerçekse?" dedi kadın. " tüm bu yaşananlara gerçek denilebilirse..."
gerçek neydi sorusunu aklına takmamaya çalışıyordu, yaşananları sadece yaşanmış kabul derdindeydi şimdi.

gözlerini yumdu, durdu, nefes aldı . sonra açtığı gözünün önünde çıplak duran sırta karşı bir öpme isteği uyandığını fak etti. utandı.
peki gerçeklerden utanılır mıydı?
yaşadıkları gerçekti ya...

dokunmak istedi tene. belki de deminden beeri kafasını kemiren gerçekliğin derdiyle kolunu uzattı sırttan göğse doğru uzattı elini. o an bir ele kavuştu eli. sıktı, parmaklar birbirine dolandı.

günaydın lafı uçuştu yatakta ve bu lafı sahiplenmek mutlu kıldı kadını.
gerçekliğe bir adım daha attı.
sonra bir kaç cümle kuruldu eylemsiz, öznesiz...

döndü adam ve kadına gülümsedi.
o an anladı kadın gerçeği.
gerçek o an için bir erkeğin gözünde kendini görmekti çırılçıplak...

tık tık

çalan kapıların ardında bir kim o diyen yoksa,
boşuna tutulur onlarca kirli elin tuttuğu kapı kolu
ve boşunadır elin kaldırılışı, yumruk edilişi.
o yüzden kapılar yok, odalar boş kabul edilmeli,
her insan kendi içsel kafesini temizlemeli.

4 Nisan 2010 Pazar

uf puff

ayna gibi görüyorum seni biliyorsun değil mi?
bembeyaz sayfalarında kendimi görüyor gibiyim.
üzerime yazılacak kaderler, acılar , kederler, mutluluklar olmalı değil mi artık?
yerimde sayıyorum. her adımım aynı yöne doığru. bir santim bile ilerleyemiyorum. hasretinden değil ama umutsuzluktan prangalar eskitme durumu var sanki.
dün neyaptım unuttum ama bugüne benzer şeylerdi. bilirsin dünüm bugünüm yarının bir oldu. 365 gün eşittir 24 saat 1 gün.
ne garip değil mi? hiç bir matematik probleminin sonucu, hiç bir işlemin ortaya çıkaracağı bir sonuç değil bu. 365 güğn bir güne eşit olur mu hiç?
ama oluyor işte, olmuyorsa benim yaşadığım ne ?
neyse lanet olası günlük. arada yazıyorum sana niye yazmıyor bu deme , unutmuş değilim. ama düne benzeyen bir günü sana yazmanın da bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.
hadi sıkıldım. kapadım kapağını açarım yine şuana benzeyen bir saatte 365 günün birinde...

gene deli

evet, artık iyice kabul gördüm.
deliyim, deliyiz olmadı gelip beni delirtiniz.
yaşadığım şeyleri hangi akıllı yaşardı? ya da hangi deli kabul görürdü bu tüm yaşananları? ya da bu yaşadıklarım sadece bir delinin hak edeceği şeyler miydi?
he günlük bu konuda bir fikrin var mı?
hayat ibneliğini sadece yatak odasında göstermiyormuş. ibne deyince hep aklıma yatak odaları geliyor biliyor musun? son dakika golleri of of...

yedim gene bir gol. bense kalem olduğunu bile farketmeyen kaleci üniformalı bir şişko.
top ben değil miydim? ha pardon ibne olan hayattı değil mi? karıştı kafam. kim şişkoydu? kim toptu? kim ibne?
bizim şehirlerde toplara ibne denmiyor muydu?

ha o zaman hayat top öyle mi? peki ben ne zaman o topa vurup gol kralı olacağım?
kalemi onarınca mı?
ama sanırım önce şu yırtık kramponları onarmak lazım ha,
baksana çizgili çoraplarım meydan da. burada deli gülmeli ya da ağlamalı. ama bilemedi şimdi.
bilse akıl hastası olmazdı değil mi?