4 Ocak 2010 Pazartesi

düşmanım

ahmet telli' yi anıyorum bu ara,
72 gün bir dolapta kilitli olmak ne olaki diye düşünüyorum çokca.

17 gündür uyku denen şeyin ne kadar gereksiz, saatlerin ne kadar aslında çabuk geçen bir sistem, günün 24 saatinin ise ne kadar dolu olduğunu öğretiyor hayat bana.

gerçi öğrendiklerimden ders almayı sevmiyorum, tecrübe denen şey sadece kek yaparken işime yarıyor. baktım bir şeyi fazla ya da az ekliyorum bu kadar...

ama lanet dünya öyle mi? eksiğim , fazlam, isteğim, nefretim bu kadar mı birbiri içine girer?

bilgisayarın yanındaki dolapta duran aynaya bakıyorum, yansıyan insanın içindeki o karışık, o fazla dağınık ve içsel kirliliği istemeye istemeye yaşayan bana bakıyorum. görmek istediğimden uzak bir beynimle bir düşmanı izler gibi süzüyorum.

hep derim insanlar iplemez bu sözümü ben kimseden korkmam allah' tan ve kendimden korktuğum kadar. O çizer bense tüm renklerin üzerini siyaha boyar yaşarım. en büyük zararı kendime ben veririm.kendimden korkuyorum. kendi kendimi kuyulara, şarkılara, yalanlara, sanal varlıklara bırakıyorum.

bak yine düşmanca davranıyorum kendime.
yaptıklarım ne kadar yakışır bu yaştaki, bu durumdaki, bu hayattaki insana?

boş işler, evet böyle bir kurum olsa müdürü olurum.

çok karışık yazdım gene.
o kadar dolu ki içim ve bir o kadar boş
ne işe yaramadığım uzuvlarım var.
kesip atsam kanar mı?
kan kırmızı siyah ruhumu boyar mı?


düşmanım,
kendi kanımla kendimi boğanım.
ruhumun katili olmamak adına,
tüm bu kirliliğe ayak uydurmamak adına,
ve bedenimin hakim olduğu dünyaya
bir veda etme vakti geldiği hissinde,
ama bir o kadar da hala bu memlekete kazık çakma sevdasında,
olabilecek kadar kendime düşmanım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder