19 Mayıs 2010 Çarşamba

ten, kader, soru işareti...

ruhumu bir kafesin içine üflemiş biri sonra ete yağa boğmuş kafesi, sıvamış ne varsa dünyavi...
sonra insani bir kılıf bulmuş yarı kıllı tüylü, renk vermiş azıcık esmerce beyazlığı unutmamış...
sonra demiş budur, al sana insan...
sormamış bu ruh bu kafesi kabul eder mi?
bu beden bu teni sever mi?
bu ten bu insanı insan eder mi?

sorular cevapsızlığı, cevapsızlık sorunları, sorunlar yine soruları oluşturduğunda , ben neyim? ne olacağım? ne olmalıydım kısmına gelindiğin kocaman bir soru işareti derimin üzerine çizilmiş. ama aslında soru işaretinin içine gizlenmiş şifreler yüklenmiş. adına kader denilmiş. kader kocaman bir soru işaretiymiş insan için, çizen içinse herhangi bir işaret, özel değil...

belki de o yüzden özel olamamış ruhum, bedenim, tenim, etim, budum yağım , lisanım, kokum.
farklı parmak izine sahip olsamda binlerce insanın elleri gibi olmuş ellerim, aynı yerlere parmak atmış, aynı şekilde el uzatmış aynı onlar gibi avuç açmışım muhtaçlığın karşısında...

hep iyiyi arayan gözlerim varmış misal, onlar da özel değilmiş. herkes gibi, tüm insanlık gibi
peki gördüğünü anlama açısından onlarla aynı yerde miyim? işte bu soruyu kazıyor beynim içeride şimdi.gerçi bir de iyi nedir? sorusu var ki o cevabı yıllardır verilmemiş. sonra bakılacak sorular arasında...

hep sora bakılacak sorularım arttıkça şunu düşünüyorum. sonra bakacak zamanım olucak mı? işte bu da o kocaman soru işaretinin yani kaderin içinde gizli...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder