24 Mayıs 2010 Pazartesi

karanlık

gözü açıktı. ama gördüğü şey sadece sessizliğin soğuk haliydi. dokunmaya korkuyordu elleriyle bir yerlere. ya dokunduğunda hissettiklerinden ürkerse, ya beklenmedik bir şeylere temas ederse eli?
bulunduğu yerde durdu. iri gözleri vardı oysa ki, beyaz kısımları büyük...
alışmalıydı gözü bu siyahlığa. alıştı da...
durduğu yerden sisli siyahlığın içinden neyi yakalayabiliyorsa gözleri onu algıladı. tanıdık bir oda da uyanmak gibiydi. ama uyumuyordu ki?

gözünün görebildiği yerlere doğru adımlar attı küçük küçük.
elinin deydiği şeylere anlamlar yükledi beyni. beyni ne kadar da çok çalışıyordu şimdi. insan zor duruma düştü mü nasılda tüm bedeni canlanıp kurtuluş yollarını arıyor...

sonra bir sandalye buldu. emindi dokunabildiği yerlere kadar uzattı elini. ağırlığını taşıyabilirdi.
oturdu. sonra burada benim ne işim var? ya da burası neresi? sorularından önce siyahlığa anlamlar yüklemek istedi. ışıksızlık siyah demek miydi sadece? hayır.
peki neydi şuan yaşadığı?
gece gibi siyah olan neydi?
gece kadar...karanlık!
işte buldu. kendi içsel kaygılarının karanlığı içinde sadece bir rüya içindeydi. küçük beyni ilk defa bir oyun peşindeydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder