24 Ocak 2011 Pazartesi

can sıkıntısı, iç bunaltısı

nedenli nedensiz can sıkıntılarının, sıkılmaların bilmem kaçıncı gününde hissiyatımı dile getiresim geldi.

gerçi bu ara okunmuyorum hissiyatım yüksek. sanki burada tek ben varım ve karşıma beyaz bir ayna alıp söylenip duruyorum. aynadaki yansımayla anlaşamıyorum, sövüyorum, ağlıyorum, gülüyorum ve veda edip çıkıyorum.

neyse ,

şu nedenli nedensiz sıkılmalarımın canı çıksın ve benim canımı bıraksınlar istiyorum. aslında uzun süredir yerinde sayan, düne bugüne yarına benzeyen günleri yaşayan biri olarak alışkındım can sıkıntısına, sıkılmalara. ama bu seferkiler çok farklı sanki. ağzımın tadı eksik. şarkılar bile aynı sanki, öylesine çalıp duruyorlar.yemek yemeği seven biri olarak her yediğim şeyden aynı buruk tadı alıyorum. tatlı, tuzlu yok sadece o buruk tad var. sanki her yemekte eksik bir baharat...

sohbet ediyoruz dostlarla, yanına bir iki bardak bira da katıyoruz boğazımız kurumasın diye. lakin ne sohbet her zamanki gibi ne bira gerçek anlamda alkollü. sanki içki yasağından önce biradaki alkol oranını yok etmişler. bozuk bir arpa suyu ve birbirine benzer, birbirini klasikleşmiş bir şekilde takip eden cümlelerden oluşan bir sohbetin içindeyiz. bir şey eksik...


saçmalayayım, şebeklik yapayım, öyle böyle yapıp anlık kahkaha atayım diyorum ama daha espirinin ortasında beynime garip sinyaller geliyor ve ağzımdan tatsız cümleler çıkıyor.

sevmedim bu hali. her yaş daha bir sıkıcılığı yanında getiriyor sanki. bir kaç gün önce 18 yaşındayken ölmeye çalışan benim ne kadar salak olduğunu konuştuk bir arkadaşla.o zaman değersiz gelen hayatım şimdi ne kadar da boş. ama şimdi hiç ölesim yok. o güzel vakitlerde ölmeyi dileyince insan, şimdiki gri günlerin içinde ölmeyi bile zor görüyor, ölmeye bile üşeniyorum ya, var mı ötesi...

bu ara feci sıkılıyorum. annem der" gözüne gözükecek vardır" diye. hep merak ederim , nedir bu gözükecek olan gözüme? gözüme girmesi dileğiyle:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder