24 Haziran 2010 Perşembe

kötü...

hep diyordum kötülük geliyor , hep beni buluyor şu bu...
ve diyordum ben ne zaman yeter desem dahası geliyor buluyor beni diye.
sarıp sarmalıyor sen mi yeter dedin al sana diyor sanki bir şey.
kırbaçlıyor, can acıtıyor dünkü acımı aratıyor bana .
alışkındım biraz da bunlara ama bu sefer kötü daha kötü geldiler be
dahası var acının, dahası var kederin daha da üzülebilirsin daha da sınanabilir sabrı,insanlığın yüreğin der gibi her şey

dağınıktım artık darmadağınım.

toparlanmak zor ya da bir den çok basit ve kolay
işte yaşadıkça ki yaşamak bu ara sadece yemek, içmek nefe salmaktan ibaret
yaşadıkca göreceğim
ya daha kötüsü gelirse naparım bilmem

22 Haziran 2010 Salı

günün soru işaretleri

niye hep daha bir savaşacak alan sunar önümüze hayat? para parayı keder kederi niye çeker mesela?

niye tamam artık ama yeter dediğimde daha bir gelir savaşacak ordular önüme? hem de elim kolum bağlıyken?

çaresizlik, dermansızlık, faydasızlık niye insana özgü ve çoğunlukla bana ait bir etiket?

neyi bilmedim ya da neyi az - çok yaptım da bunlar oluyor ? soru işaretleriyle boğulurken nefes almaya çalıştığımda beceremezsem sonum ne olacak?

elbet yalnız kalacağım, kimsesiz ana babasız kardeşsiz... ama en azından bunlar için erken değil mi?

20 Haziran 2010 Pazar

gene ben

yitik bir gezgin ve yorgun bir savaşçı kıvamında ruhum yine
yine mi geldin sen yine mi ağlıyacaksın deme bana sakın
ağlamak güzeldir der sezen
kirlenmekte güzelmiş gerçi onunda reklamı dönüyor hala.
fakat şuan ki acılarımın sebebi kirli insanların itici davranışlarından değil mi?
gerçek hayatta bitmeyen bir tez, başarıyla geçilmesi gereken finaller ve yaşanması gereken güzel bir kaç gün var karşımda
iç dünyamda ise kocaman boşluk.
karyatid'in suskun umutsuz mutsuz.
gülmeyi özleyen bir kız çoçuğuyum lakin hala maskeliyim.akşam çoşan oynayan gülen kimdi deme sakın o bendne uzak bir hal.yalancı, kirli bir ben o..............
sen hangisini mi tanıyorsun aha işte onuda bilemicem
şimdi sen yine sus.bende susayım .ikimiz bilelim bende ki yaraları.
kendine gel mi dedin ne?
kendime uzak sana yakın ruhuna tuzak bir karyatid olarak senleyim bugün affet
sevgilerle öptüm seni.kustum üstüne biraz içimi affet
ama dedim ya kirlenmek güzeldir, ağlamak gibi.

18 Haziran 2010 Cuma

boğulmak

boğuluyorum. damla damla akan düşüncelerim, süzülen yanaklarımdan...
tüm beynimi sarıp sarmalayan soruların içinde ne kadar yalnız ne kadar mutsuz ve ne kadar negatif sıfatlar varsa ve ne kadr cevapsızca herşey o kadarı içimde.
boğuluyorum. intihar notlarına yazacak cümle bulamıyorum.
okuyacak insan bulamadığım gibi.

gidebilme imkanın olsa durmam.
durduğum yerde kalmam
kaldığım yerde yaşamam
yaşamak
her yaşta daha zorsa , bir yerde bırakmayı insan bu oyunu.
ama zormuş işte çıkamıyorsun. olanı biteni yaşıyorsun.

huzur ne diye soırdum bugün kendime. huzur elde etmek mutluluğu getirir mi?
gelen mutluluk her kapıyı açar mı? kapı acıldığında karşımıza aydınlık mı çıkar karanlık mı?

hep bir depresif yanım var kabul. ama bende meraklı değilim ki acı cekmeye, acılı bakışlar atmaya.
maskeler arası yaşamımda hangisi benim bilemeden geçen günlerimde, muhtaç kalbim bedenim hepsinde aynıyken farklı muhamele görmek ne acı.

canım acıyor.

yavaş yavaş uzak duruyorum sanallardan, gerçekse sadece yaşadığım odanın kütlesel duvarları.

17 Haziran 2010 Perşembe

wake up and look around you



bir uyanışın şarkısı olmalı.. bir uyanış artık olmalı...

15 Haziran 2010 Salı

ben bu yazıyı kendime yazdım

ben bu yazıyı kendime yazdım.
çünkü bilirim bir tek ben okurum beni,
satır satır yazdığım hayat denilen defterin çeyreğini attım kenara.
ve hala yazamadığım şeylerin merağı,
yazdıklarımın pişmanlığı...
ben bu yazıyı kendime yazdım.
çünkü bilirim bir tek ben anlarım dilimden,
yaralarımdan, zevklerimden , kahkahalarımdan.
o yüzden lisanımı kendim yaptım,
çivi yazısı gibi beynime kazıdım...

11 Haziran 2010 Cuma

hey sen,

gördüğü resminden utanmayan sen
evet sen sen , sana merhaba dostum
ruh ikizim, nasılsın?

korkularınla yüzleşmeyi bırakmışsın . bakıyorum da aynaya bakmaz olmuş gözün. bakmadığın için parlaklığı yitmiş sadece kömür olmuş.

yakmıyor değil mi geceler artık, şarkılar gibi yüreğini.
biliyordum. rüyalarda buluşma isteğimizde azaldı.
istekleri azala azala delirmek daha bir otçul yaşama merhaba demek sanki...

geçen gün odama geldiğinde hani ne kardeşim ne annem görüyordu seni. ama oradaydın taa yatağımın ucunda, hani bir şarkı çalmıştı.
klasik mi bu? demiştin ben susmuştum ya.
işte cevabım , ne klasiği lan, keman mıydı o duyduğun sanki? iyice volloş olmuş kulağın, sayko şeyler dinlemekten.

oh rahatladım.
her rahatlama anında adını anıyorum. çok iyi geliyor.
bu ara anmıyorsun beni, hiç kulağım çınlamıyor, hıckırmıyorum da.

an beni, iki kere biterim yanında.
beyin oyunlarında ebe olmak dileğiyle,
görüşürüz

7 Haziran 2010 Pazartesi

mutsuzum

hiç bir kelimeye ihtiyacım yok bugün... tek dediğim diyebildiğim ya da demem gereken bu

mutsuzum...

üşüyorum...

yaz günü üşünür mü? üşünür.
genç yaşta mutsuzluğa doyulur mu? doyulur.
mutluluğu hiç tatmamakla alakalı olsa gerek...

başka bir kelimeye , etikete gerek yok

mutsuzum,
daha da olacağım biliyorum

6 Haziran 2010 Pazar

yalancının eylemi

sustu.
yalanı ortaya çıkacak diye belki de lal olmuştu birden.
kadın gülümsedi, karşısında ki küçük adama baktı. adam ki düne kadar kelimelerin efendisiydi. şimdi ise süt dökmüş kedi, yalan dolu çanağındaki tükürüğünü yalıyordu.

(hayal bu ya)SOĞUKTU


gecenin bir yarısı, hiç beklenmeyen bir saatte kapı çaldı. zaten yeni uzanmıştı yatağına. tüm güne armağan bir yağmurun sesiyle boğuyordu gecesindeki yalnızlığın sesini...
irkildi yatağında bu beklenmedik kapı sesini duyunca. ürek bir tıkırtı ama bir şekilde nolur aç der gibiydi

beklenmedik bir soğuk vardı gece de. o ise kocaman bir ateş içinde... beyni hep oyunlar oynuyordu ve bu oyunlar beyninin içindeki gecesi sıcak kılıyordu , o yüzden uyuyamamıştı işte

kalktı. "kim o" dedi.
ama aslında bu saatte kimin gelebileceğini biliyordu lakin yakıştıramıyordu. "bunca zamandan sonra neden? " diye geçirdi içinden, nasıl gelebildi? ...

kapıdaki ses vermeden kapıyı açtı.
başı önünde bir erkek olmuştu karşısındaki, "çok soğuktu gece, uyuyamadım, uyuyor muydun? " dedi
daha kapıda kurulmuş bu cümle sarstı kadını.
"buyur gir içeri, yeni yatmıştım , hoşgeldin" diyebildi.

hiç beklenmedik bir soğuk gecede başlayan bir yakınlık bahara yaklaşmış bir gece de birden sonlanmıştı. ve yine bir beklenmedik soğuk gece de yeniden birarada yakın ama bir o kadar uzak, çok tanıdık ama yabancıydılar...zaten hiç tanışmamışlardı. sadece bedenler tanıdık, ruhları aşıktı...

ışığı yaktı, üzerindeki hırkayı aldı adamın.
tanıdık bir evdi adam için, oturdu hemen koltuğa. kadının garip düzenine, dağınık bile olsa belli bir sistemi olan bu evi seviyordu. bir kez daha bunu anımsadı ve anladı.
üzerine mor birşey geçirdi kadın ve geldi odasından adamın yanına.

nasılsın? dedi sadece. pek istekli bir nasılsın değildi. sorunun cevabının klasik olucağını biliyordu çünkü. ama yanıldı

"özlemliyim, üşüyorum. kocamanım ama bomboşum. keşke yeniden doldursan ruhunla beni" dedi adam bu sefer başı dik, kendinden emin

kadın şaşırdı. hiç bu kadar dik durmamıştı bu adamın kafası ve hiç bu kadar istekli konuşmamıştı.sustu.. ama gözü parlamıştı buna engel olamadı. dili sustu bedeni tepki verdi, ister istemez.

ama adam kadının bir cevap vermeyeceğini anladığı için "sen nasılsın? " dedi , sırf kadının sevdiği yaramaz sesini duyabilmek için.

"şaşkınım, biraz heyecanlı. ama sen gelip birşeyler söylemeden önce dışı bahar görmüş içi çürüyen çınar gibiydim, gölgeme uzanır mısın? "

gülümsedi umutsuzca bekleyen adamın yüzü. kadın da bunu istiyordu. hep amacı onu gülümsetmekti çünkü. ağzından bir kez " iyi ki varsın" çıksın yeterdi ona , başka bir şey istemiyordu.

adam gülümsemeyerek yakınlaştı kadına. sanki hep bu cümlesini bekler gibiydi. sanki biliyordu onu kabul edeceğini kadının, ne yaparsa yapsın.

sıkı sıkı sarıldı. dağınık saçlarının kokusunu çekti içine. adamın istekli sarılışına ayak uydurdu kadın da. hep bir kabul ediş içindeydi. gidiş ve kalışları kabul ediyordu... ve şimdi gelmişti, gelişini kutluyordu.
özlemle öptü kadının boynundan adam. ve sonra dedi" affet beni, istemiyorum demiştim, gitmiştim. çaldım zamanını, sevgini ..."

"yok istemem diyen gönlüm, çöle bile razı şimdi..."

"pişman mısın dememi mi bekliyorsun ?" dedi kadın , adamın kollarından ayrılırken.

"bir şey beklemiyorum aslında. sadece üşüyorum. soğuk bir gece yine. ve sen beni ateşe atarsın diye geldim. bir tek sen ateşin iyi yanını gösterdin, bir tek sen inandırdın beni yalana..."

kadının gözünde küçük bir damla yaş, adama doğru yaklaştı. ellerini yüzünde gezdirdi ve sonra öptü küçücük ardından kulağına fısıldadı " iyi ki varsın, hoşgeldin"

sonra, sabah kendini güneşin doğuşuyla gösterinceye kadar, bunca zaman yapılanlar anlatıldı birbirlerine. ama sanki daha dün berabermişcesine yanyana , kol kola...

uzun süredir beraber güneşe merhaba diyemediklerinden olsa gerek, kırmızılık odayı doldurduğunda ve gecenin siyah, soğuk halini yavaş yavaş yok ederken onlar daha bir istekle öptüler birbirlerini. her öpüş bir merhaba yeni sabah demek gibiydi...
sonrası küçük, klasik sevgili oyunları...
ikisi de biliyordu. gece soğuktu, o yüzden beraberdiler. ama gün doğunca, ısınınca evren. ve gerçekler gün ışığında parlayınca yok olacaklardı. nasılsa hayal bu ya ...

3 Haziran 2010 Perşembe

nefes almak

sadece ciğerleri hava ile doldurmak , bedende ki birkaç organı çalıştırmak olarak nitelendirmek yanlış. nefes ki yaşam demek, insanın hala yaşayabildiğini göstermesi demek. en kötü en zor en yaşanmayacak günde bile bir umutu içine çekmek demek...

nefes almak zor burada
ne oksijen depolarım var sote de,
ne temiz ciğerlerim.
hepsi bir orman büyüklüğündeki sevgimle
ve senin gidişinle yandı bitti, kül oldu gitti...

2 Haziran 2010 Çarşamba

yorgun göz kapaklarını açmak için uğraşırken
ve hayat her gecen gün daha bir yük yüklemişken omuza,
insan olmanın ağırlığı da varsa bir avuç yürekte,
soluk almak zordur, ete bürünmüş elbet çürüyecek bu bedende...