27 Eylül 2009 Pazar

aşk

yok gibi şimdi deniz.
kurudu can damarı aşkın.
ırmaklar yok,
güneş var bir tek herşeyi kurutan.
yalnızlığın sinsi uğultusu
rüzgarla beraber okşayan dünyayı...

....

bir ormanda kaybolmak gibi hayat.
ve yılanın yuvasına düşmüş bir böcek gibi insan.
ne yapsa sonu belli,
ne dese lisanı farklı dünyadan...

18 Eylül 2009 Cuma

heyecan

bir merhabayla başladı sanki
bir merhaba çok anlamlıymış gibi geldi o an
bir merhaba diyen ağız vardı karşımda
ya da bir el cidden istekle ve ben burdayım der gibi merhaba'yı yazan

merhabasına selamla karşılık verdim ne anlama gelirdi bilmeden. nasılsın dedim klasikliğimden ödün vermeden. iyiyim dedi ya sen

iyiyim demek kendimi ona anlatmakta yetmez sandım. kendimce durumumu espirili dille anlattım
güldü
ilk kez gülen birine sıcacık gülümedim
onun şaşkın ve istekli gülüşüne karşılık verdim

sonra başladı kelimeler, cümleler, hikayeler, anılar, dertler, gündemler...
saatler ilerledi
ben daha da anlat dedikçe rahat ol zamanımız bol dedi

sustuğumda tanıt daha da kendini bana, öğreneyim seni adım adım ilerleyeyim ruhuna dedi

kapılarım hiç kimseye açılmadığı kadar açıldı önünde kırmızı halılar açılarak.
ilerledi, adım adım yavaş yavaş

durdu sonra
sen de adım at dedi
herşey karşılıklı sen ne kadar adım atarsan bende o kadar atarım dedi

oysaki bir ilkokulda oynardım biz bunu . diyemedim ona ürktüm
adım atmayı bıraktım koştum ona. koşularıma engel koydu sonra

silkindim birden kayınca ayağım bir anda
dedim nedir bu halin kelime anlamı

sözlükler karıştırdım sonra
bu bir merhabaya niye bu kadar önem verdin sen dedim içime
kocaman bir kelime belirdi sonra
HEYECAN

en umulmadık, en muhtaç ya da en istekli bir anda zikredilen bir merhaba'nın bedende ruhta kalpte tende oluşturduğu şeydi HEYECAN

heyecanım hoşlanmak olurmuydu?
hoşlansam doğru olurmuydu?

düşündüm
düşündüm
ve gördüm
benim heyecanım kendime
onunki ise şimdilik herkese...

13 Eylül 2009 Pazar

şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek

şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
her koku mesela seninki gibi gelecek
otobuste yanıma oturan adamın ellerine bakacağım ısrarla
dokunsam tutarmı elimi diye bekleyeceğim mesela
sonra bir simidi alıp bölüşeceğin insan arıyacağım kordonda
şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
her adım sesi senin evime yaklaşımınmış gibi olucak
yolda yürüyen erkeklerin peşinden gideceğim belki de
oturduğumuz bankta oturan çifte kötü kötü bakacağım
napıp edip kızı uyaracağım mesela
bırakacak o çocuk seni inanma diyeceğim
şimdi gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
şehir bile bedenin gibi olacak bazen kurak bazen umut dolu yeşil
sokak aralarında teninin sıcağını arayacağım
mesela kaldırımları öpeceğim seni düşleyip
şimdi sen gidiyorsun ya herkes sana benzeyecek
bense benzemez kimse sana diyeceğim rakı masalarında

9 Eylül 2009 Çarşamba

sensizlik

sensizlik bir yağmur burda
sel oluyor taşıyor senden ne kaldıysa götürüyor
sensizlik bir gemi burda
tüm mülteci isteklerimi yanına alıp batırıyor
sensizlik bir hapishane burda
parmaklıklar ardında yaşatıp çürütüyor
sensizlik bir ben burda
seninle olan tüğm şeyleri içine gömüp
mezarlığında ölüp kalan...

kadehteki şarap kadar kırmızı gece

kadehteki şarap kadar kırmızı gece
işte budur ortak noktamız her hecede
sen bir kırmızı dudaklı kadın sevdalısı
bense bir kırmızı şarap bağımlısı
ikimizi bir araya getirense kırmızı hayranlığı

kadehteki şarap kadar kırmızı gece
işte şurda senin kadehin
benimse şişem
bir olmanın zamanı geldi gene

kadehteki şarap kadar kırmızı gece
işte ay parlak , yıldızlarsa hep orada
ben kadehi kaldırıyorum onlara
seninse dudaklarında kırmızı bir buse....

ölmek...

ölmek bir dudağın uçundan akıp gitmek
ve bir kalpten dışarı atılmak
bazense bir avuç toprağın yari olmak
böyle garip şey ölüm
o yüzden bağlanmamalı insan
dağa taşa insana
nasılsa bir ayrılık var sonunda....

ben geldim

bak ben geldim sevgili
üzerimde çok sevdiğin badim
bak gözümde de sürmelerim
nasılda ışıldıyor gözlerim
bak ben geldim sevgili
elimde kocaman bir yarın
ve birde yeşermiş umut
nasılda bizim için varolmakta
bak ben geldim sevgili
dünü bıraktım kopuk takvimlerde
bugün ve yarının habercisi gazeteler elimde
nasılda bizden söz ediyorlar yine
ben geldim sevgili
tekrar sadece senin olmak adına tüm yapılanlar
nasılda neşeliyim şimdi

sensiz saadet neymiş

yalan söyledim sana
sen gittikten sonra da yaşadım aşklar dedim
ve hepsi güzeldi hepsi benimdi
hepsi mutluluğun anahtarı gibiydi
lakin işte yalan söyledim sevgili
sensiz saadet neymiş öğrendim.
saadet kocaman yalnızlıkmış
senin uğruna akıtılan gözyaşı
ve belki bir gün gelir yine diye beklemekmiş.
yalan söyledim sana
saadet yaşıyorum sensiz dedim
ama değilmiş işte
sensiz saadet neymiş
tatmadım bilemem ki....

seninle ben

seninle ben
bir yaz akşamı gibiyiz
gelecekte sadece bir güzel anı olarak adlandırılan
seninle ben
bir mülteci kampı eğlencesi
bir lokma ekmek geldiğinde yapılan
seninle ben
bir gün batımıyız
sadece anlayanların fotograflarında yer alan
seninle ben
bir ırmağız
ülkelerin sınır kavgalarına neden olan
seninle ben
biz olmayı hakedip
hala kendi savaşımızla uğraşan
ve seninle ben
aşkı uzağımızda arayan....

aslında sen hiç sevmedin

aslında sen hiç sevmedin
tüm bu olanlar bir yanılgıydı
belki de bir hayal
aslında sen hiç sevmedin
tüm bu sevişmeler mesela olmadı
belki sadece bir masturbasyondu
aslında sen hiç sevmedin beni
tüm mesajlar çekilmedi mesela
belki hepsi sadece beyindeydi
aslında sen hiç sevmedin beni
sevseydin şimdi boş yatakta
çalmayan bir telefonla kalmazdım

çirkin olmak

çirkin olmak bir kader midir
yoksa bir seçenek mi?
artısı neydi güzel olmanın
eksiği ne çirkin olunca insanın...

sana dokunmak gelmiyor içimden

teninde başka bir koku
ve geçmişin en ağır kiri
o yüzdendir bu soğukluğum
kalbim sevgininle yanarken
sana dokunmak gelmiyor içimden
bir kısır döngü içindeyim
düşüncelerim ve isteklerim
elim uzanır başkasının binlerce kez öptüğü
seninse sadece senin dediğin yerlere
ve o an tüm sevgim silinir
sadece sana dokunmak gelmez içimden..

sevişirdik bazen

bir araya geldiğimiz vakitler olurdu bizim
iki insanı bir etme çabasına girerdik
nefes alışlarımız bir olurdu
dokunuşlarımız bir
iki dudağı bir tane kılar
iki bedeni bir yumak ederdik
dedimya sevgili biz
bir araya geldik mi
sevişirdik bazen
ve bu sevişmelere ilahi bir hava katardık
o yüzdendir ssevişmelerin adı bizde farklı
dili bizde farklı
bir birbirimizi sevdiğimiz an lisanı değişti aşkın
ama bil sevgili
sevişirdik bazen biz

sunak

bedenim bir sunak şimdi.
aşk şarabını dökmene izin verdiğim bir kadeh.
sense içki içmeyi seven,
kadehi şişesi önemli değil diyen bir alkolik...
ruhum bir sunak şimdi
sözlerin, cümlelerin, iltifatların birer dua .
sense ataistliğiyle övünen bir cahil.
arada kitaplara söven sayan...

7 Eylül 2009 Pazartesi

kan kokuyor

kan kokusu var burnumda
acı acı
bir o kadar da tuzlu

kan kokuyor
geliyor taa içimden
taa kadınlığımdan insanlığımdan
taa en derin içsel yerlerimden

kan kokuyor
sanki ruhum
derisini yüzmek üzere olduğum bedenimde
kan kaybediyor

kan kokuyor
en kadınsı ve insansı yerlerimden parçalar kopuyor

kan kokuyor
galiba bu günde bitiyor...

5 Eylül 2009 Cumartesi

baba

ağzından çıkan her kelime anlamlı olan insan.
niye korkulur ondan bilemiyorum? niye hiç sarılamaz insan doya doya? ya da neden babadan gizli yapılır herşey? niyedir bu yalanlar gizlenmeler?
bir üstad demiş ya babamı sevmediğim halde yokluğuna dayanamıyorum sevenler nasıl dayanıyor bilmiyorum diye
düşününce durumlar ciddende öyle. bunca yıl korktuğumuz inatlaştığımız hatta aylarca konuşmadığımız o baba' nın ölüm gerçeğiyle tanıştığını düşünmek niye canımızı acıtır? nedir onu bize özünde sevme durumuna götüren.
ben asi kızıyımdır babamın. sevmez sanırdım yıllarca. 6 ay konuşmadığımız oldu. 6 ay sonunda ise bir sorusuna evet bile diyemedim ağzımdan o kelime bile çıkamamıştı. suskun olmayı ona karşı nasıl da kendimi alıştırmıştım. hala asi kızıyıp sorun çıkaran, maddi olarak hala onu tüketen kızıyım. ama kep törenimi anımsıyorum bitti baba demiştim. lakin hala okuyorum sanırım bitmemiş baba hala benim için çalışıyorsun. sevmediğini düşündüğüm kişi hala benim için çabalıyor. ne garip bir kaosun içine girip sarılamamışım ona. şimdi vaktim var ama 24' ten sonrada kucağına oturulmuyor, sarılınmıyor.
keşkelerim olmasaydı keşke.
keşke baba denilen sıfatlı isim korkutmasaydı bizleri, sarılmak olsaydı hep, güzel sohbetler olsaydı . ve bir baba kız yaşayabilseydi hikayelerde anlatıldığı gibi.

her sabaha kocaman bir yalnızlıkla günaydın demek

yıllar geçtikce her gün aynı gibi sanki
her gün, her ay, her mevsim.
birileri var orda burada şurada
bense hiçbirşeyin merkezi olmayan kendi içimdeki benden bile uzak bir ben olarak bakıyorum
her gece yastığa başımı koyduğumda ne pişmanlık ne bir kaygı ne bir sıkılmak
çünkü yaşanılan hergün birbirine benziyor. o yüzden hiç rahatsız olmuyorum yatarken. sabah olmasın diye de bir düşüncem yok aslında.

ama bakıyorum sabahları, camdan bir şekilde yüzüme ta gözümün içine güneş ışığı yansıdığında tek hissettiğim kocaman bir yalnızlığa merhaba günaydın deme zorunluluğum

boşa geçmiş gibi duran bir 24 yıl, edinilen arkadaşlar, yitirilen ya da terk edilen sevgiler ve dahası hiç birşey yokmuş gibi her sabah. sadece kocaman bir yalnızlık varmış gibi tek benle. ki ben dediğim asıl benden uzak yine. yıllar geçtikçe yitirdiğim beni aramaya bile üşenen bedenim her sabah kocaman yalnızlığa bir günaydın diyebilecek güçte niyeyse.

keder denilen şeyi beynimin en merkezine sokmuşum, acıyı damağımın tadı kılmışım ve her sabah kocaman bir yalnızlıkla uyanan ben kendimi yiyerek kahvaltımı ediyorum.

çürümeyen bir kalbim, bedenim ve artık ne işe yaradığını bilmediğim muhtaç bir kalple
kendime ait olduğunu düşündüğüm bir yataktan uyanıyorum güne. her gün aynı, her kalkma şeklin aynı. bir sabahta soldan dönüp kalkmıyorum mesela.

o yüzden ki alışkın bu insan sanırım artık
her sabaha kocaman bir yalnızlıkla günaydın demeye

ama sanki başlığı koyarken o kadar açılı bir durummuş gibi geldi ki. yazarken ağlarım sanıyordum
ağlamak
hiç yalnızlığa uyanılan sabahta yaptığım bir eylem değil niyeyse

galiba ben kendime ait olduğum yatağa değil , her sabah günaydın dediğim kocaman yalnızlığın koynunda uyuyorum. o yüzden bı karmaşık tavrım

günaydın yalnızlığım gece yine senleyim. biraz alkollü bir beden, isteksiz bir ruhla kucağındayım. gecem sen, gündüzüm sen . mevsimler saçımın teline dokunsada ruhuma bakmadan geçer.

birbirine benzeyen sabahlarda günaydın demeyi bir gün kesmek dileğiyle
şimdilik
günaydın sana

3 Eylül 2009 Perşembe

kan ağlamak

kansızlığımın sebebi sordu birileri
ben de gözyaşım dedim, şaşırdı...
bilmiyordu ki yorgun gözlerimdeki pınarın kuruduğunu
ve artık gözümden akanın yaş değil kan olduğunu..